‘Tek taraflı anlatım’ın tehlikesi, olan olayı eksik betimlemesidir. İşçi sınıfı kadınlarının da eşitlik için direnişini unutmamalıyız.
“Süfrajet Hareketi’ndeki bütün kadınlar üniversite diploması için mücadele etmiyordu. Bizim diploma almak için bir şansımız bile yoktu, bizler işçi kadınlardık ve hepimizin ne istediğimiz, adaletin ne olduğu ve ne için savaştığımız üzerine kendimize özel fikirlerimiz vardı.” BBC’ye 1978’de röportaj veren 92 yaşındaki Manchester’lı süfrajet Elizabeth Dean, olayın görünenden farklı bir yüzünü gözler önüne sermek için eline geçen fırsatı böyle değerlendirdi.
İngiliz kadınlarının oy hakkı hareketinde onunki gibi sesler üzücü bir şekilde eksik kaldı. Uzun bir süredir kadınların oy vermek için savaşı Pankhurst Ailesi ve Kadınların Sosyal Politik Birliği’inin (WSPU) hikayesinden ibaretti. Bu hikayeler şüphesiz ki şaşırtıcı, ilham verici ve önemli fakat bunlardan çok daha fazlası dile getirilmeli. Sadece WSPU ile yürüyüşü düzenleyen ve yürüyüşe katılan Asyalı kadınların hikayesinden değil; pasifistler, demokrat Kadın Özgürlüğü Birliği (Women’s Freedom League), kuzeyin pamuk değirmenlerindeki sendika aktivistleri, sayısız kırsal topluluklar ve benim en içten yakınlık duyduğum grup: sosyalist Doğu Londra süfrajetlerinden de bahsedilmeli.
‘Tek taraflı anlatım’ın tehlikesini kimse Chimamanda Ngozi Adichie’nin Afrika ile ilgili muhteşem TED Talk konuşmasından daha iyi açıklamamıştır. “Tek taraflı anlatım klişelere yol açar ve klişelerin sorunu doğru olmamaları değil; eksik olmalarıdır.” Süfrajetliğin tek taraflı anlatımı ise taş atan hanımefendiler şeklinde. Doğru fakat korkunç bir şekilde eksik.
Şaşırtıcı olmayan bir şekilde yeni film ‘Suffragette’ tam olarak bu anlatım üzerinden ilerliyor. Filmin bariz tanıtım kampanyalarının da filme pek bir yardımı dokunmadı. Ama yapımcıların hikayeyi genç ve işçi bir kadın (kurgu bir karakter olan Maud Watts) üzerinden anlatma kararı ileriye atılmış bir adım konumunda.
İşçi kadınların aktivistliği 1900’lerin başındaki Süfrajet Hareketinin oluşmasında öncü bir hareket oldu. İşçi Hareketi’nin kadın haklarını savunma konusundaki eksikliği, daha iyi ödenek ve çalışma koşulları ile beraber politik temsil için kurulan kadın sendikalarının oluşmasına sebep oldu. WSPU’nun 1903’te Manchester’da kurulmasındaki temel kıvılcımlardan biri ise 1901’de kuzey batıdaki tekstil sektöründe çalışan 30.000 işçi kadın tarafından imzalanan bir dilekçeydi.
Londra’nın ilk WSPU şubesi Canning Town rıhtımlarında Yorkshire’lı bir pamuk değirmeni işçisi olan Annie Kenney ve yerli aktivist Minnie Baldock tarafından 1906 yılında kuruldu. Bundan sonraki yıllarda düzenlenen yürüyüşlerin çoğunluğu, birçoğu tek izin günlerini Westminister’a olan yürüyüşlere katılarak kullanan Doğu kesiminden kadınlardan oluşmuştu. Devamındaki yıllarda Londra WSPU’nun batıya yönelimi paralelinde işçi sınıfı çıkışlı asıl destekçi temellerine ilgileri azaldı ve birçok eski üyesi birlikten ayrıldı.
Fakat ‘Suffragette’ filminin geçtiği dönemde doğu Londra’da Sylvia Pankhurst ve yerli kadınlardan Minnie Lansbury, Melvina Walker ve Julia Scurr’dan oluşan, gelişen ve artarak bağımsızlaşan bir süfrajet hareketi vardı. Bu yeni doğu Londra WSPU şubesi oy verme hakkının ötesinde üyelerini ilgilendiren barınma, maaş ve çalışma koşulları gibi birçok konu ile uğraşıyordu. İrlanda bağımsızlık hareketi gibi başka gruplarla da ortak platformlarda buluşuyorlardı. Başka olaylara “çok karıştıklarından” ve “işçi sınıfı kadınının hareketinin bir değeri olmadığından” 1914 ocak ayında Christabel ve Emmeline Pankhurst tarafından WSPU’dan resmi olarak kovuldular.
WSPU’nun zorba tutumundan kurtulmalarından sonra yeni Doğu Londra Süfrajetler Federasyonu ortaya çıktı. Erkeklerin hakkını da içeren eşitlik amaçlı yeni bir kitle hareketi inşa ettiler. Kirasının üç hafta gerisinde olan ve haftada 25 şilin ile ailesini geçindirmeye çalışan bir kadın için hapiste geçen zaman çok pahalıya patlayacağından bireysel kahramanlıklardan ziyade çoklu lobiciliğe ve kitlesel hareketliliğe odaklı yeni taktikler benimsediler.
Kadınlar için sosyal merkezler oluşturdular ve kadınların sendika aktiviziminden günlük hayatlarına kadar ilk elden kayıtlardan oluşan The Woman’s Dreadnought adlı bir gazete kurdular. İsteyenler için kitle önünde konuşma dersleri verdiler ve bütün üyelerini toplantı ve buluşmalarda konuşmaya, politik tartışmalara katılmaya teşvik ettiler. Savaş zamanında halk mutfakları, çocuk sağlık merkezi, bakımevi ve hatta kooperatif oyuncak fabrikası kurdular. Tabii ki protestolarına da devam ettiler.
Suffragette filminin bir devamı olsaydı, acaba Maud’u Braumley süfrajet kantininde çay servisi yaparken görebilir miydik? Ben görebileceğimizi düşünüyorum. Tek taraflı anlatıma meydan okumak için İşçi kadınların ve kenar boşluklarına itilmiş diğerlerinin katkılarını kutlamak önemli. Olay sadece adaletli olmakla değil direnişin kendisiyle, şu anda da dışlanan aynı sınıflara “Ah, ama bu işler hep böyle.” ya da “Bunlar her zaman böyle olmuştur.” dendiğinde daha rahat karşı argümanda bulunabilmeleriyle de alakalı. Sisters Uncut’ın* Suffragette ön gösterimindeki yıkıcı ve doğrudan eylemleri, onların çabası ve bizimkisi arasındaki devamlılığı ve rahata kaçmanın yüceltilmemesi gerektiğini hatırlatma rolü oynadı.
Onların hikayelerinin kaybı bizim de kaybımız çünkü bu hikayeler bugünün aktivistleri için ders niteliğindeler. Doğu bölgesindeki süfrajetler ve kuzey-batıdakiler, işçi kadınların gündelik gerçeğini ilk elden biliyorlardı ve bireysel zorlukları yapısal eşitsizliğe bağlamak için çalışmışlardı. Birçoğu için oy vermenin öneminin ödenekleri ve çalışma koşullarını iyileştirmeyi, düzgün barınmayı, kendi vücutlarının kontrolünü elinde tutmayı ve çocuklarının sağlığını korumayı sağlayan ilerletici ivme olduğunun farkındalardı.
Üyelerinin yüz yüze geldiği spesifik zorluklara çözüm bulmak için de ellerini taşın altına soktular. Çocuk bakımı yardımı sunarak, Çay Fonu (Tea Fund) ya da Clarion Van’ı* kurarak kadınları cinsiyetleri ve sınıfları arasında bir seçim yapmaya zorlamamaya çabaladılar. Bu kapsayıcı ve ikisi arasında kesişimci yaklaşım işçi kadınların sadece harekete katılmalarına değil hareketi şekillendirip öncülük etmelerine de olanak sağladı. Şimdi, bu kadınların da hikayesini anlatma zamanı.
*Sisters Uncut = bir ingiliz aktivist kadın grubu
*Tea Fund
*Calrion Van = 1914’te kurulan sosyalist ingiliz gazetesi
Yazar: Sarah Jackson
Çevirmen: Sena Erkin
Kaynak: The Guardian