JavaScript is turned off in your web browser. Turn it on to take full advantage of this app. gazete duvar gazete duvar gazete duvar Open ____________________ ARA * facebook * twitter open * ANA SAYFA * YAZARLAR * POLİTİKA * SPOR * BİLİM * SAĞLIK * EKONOMİ * SİNEMA * TEKNOLOJİ * DERGİ * ANALİZ * BİLİM * DERGİ * DÜNYA * DÜNYA FORUM * EKONOMİ * FORUM * GALERİ * GÜNDEM * GÜNÜN KARİKATÜRÜ * HAYAT * KÜLTÜR-SANAT * KİTAP * POLİTİKA * SAĞLIK * SEYAHAT * SPOR * SİNEMA * TEKNOLOJİ * TÜRKİYE * VİDEO * YAZARLAR * YENİ ÇIKAN KİTAPLAR Ana Sayfa Yazarlar [INS: :INS] [INS: :INS] [INS: :INS] İrfan Aktan İrfan Aktan * iaktan@gazeteduvar.com.tr Cumartesi, 15 Eylül, 2018 * Paylaş * * * * * * Uğur Gürses: Daha krizin başındayız! Cumartesi, 15 Eylül, 2018 * Paylaş * * * * * * Ekonomi yazarı Uğur Gürses’e göre Türkiye, henüz başında olduğumuz ekonomik krizin bir benzerini daha önce yaşamadı. Ekonomik ve politik krizin Türkiye’yi 2023’e taşıyamayacağını ve 2020’de bizi yeni bir erken seçimin beklediğini düşünen Gürses, Türkiye’nin derin bir resesyonla karşı karşıya olduğunun altını çiziyor ve ekliyor: “İnsanlar işsiz kalacak, şirketler batacak ve belki kimse ‘ben batıyorum’ diye bağırmayacak.” Dünyadaki bol para dönemi sayesinde başta orta sınıflar olmak üzere hane halkına, finans çevrelerine, şirketlere borçlanmaları kaydıyla zengin hayatı yaşatan AKP iktidarı, toplumun önemli bir kesimini bu sayede kendisine bağlamayı da başardı. Orta sınıf bol keseden harcamaya alıştı, arabalar, evler, arsalar alındı. Yandaş şirketler para koyacak yer bulamaz noktaya geldi. Yolsuzluklara, kurumların çökertilmesine, otoriterleşmeye göz yumulmanın ötesinde, destek verildi. “İstikrar sürsün, Türkiye büyüsün” sloganının hükmü kalmayınca da her derde deva olarak başkanlık rejimi gösterilmeye başlandı ve 24 Haziran eşiği de bu şekilde aşıldı. Fakat artık para suyunu çekti, sahte zenginlik dönemi bitti ve ağır fatura önümüze konmaya başlandı. [INS: :INS] Üstelik iktidardakilerin hamamda ayakları kaysa dış güçlere bağlama kabiliyeti bu faturayı hafifletmiyor. Dahası buhranlı, soğuk günlere henüz girmediğimiz anlaşılıyor. Peki bizi ne bekliyor? Ekonomi yazarı Uğur Gürses’e kulak verelim… Önceki gün mahallenin kasabına “şarbonlu et satıyor musunuz” diye sorunca, espriye ciddiyetle karşılık verdi: “Eskiden bir kilo et alan yarım kiloya düşürdü. Fakat halkımız şarbona da, ekonomik krize de bağışıklık kazanır, alışır.” Ekonomik krize alışıldı mı gerçekten? Bir kere şu anki durum herhangi bir ekonomik kriz değil, Türkiye’nin yaşadığı en büyük krizlerden biri. 1994, 2001 krizleriyle birlikte 2018 krizi tarihe, Türkiye’nin en büyük krizlerden biri olarak geçecek. Peki krizin neresindeyiz? Daha krizin başındayız. Kasap örneği iyi bir anekdot aslında. Bütün krizler finansal kesimden başlıyor; kurlar artıyor, faizler patlıyor. Bu da domino etkisiyle arka arkaya aşağıya ve giderek hane halkına, üreticiye ve toplam ekonomiye yansıyor. İnsanların kasaptan bir kilo et alırken bunu yarım kiloya, 400 grama düşürmesi, hane halkının zaten harcanabilir gelirlerinin küçüldüğünün farkında olduğunu gösteriyor. Normal maaşınız yatıyor ama satın alma gücünüz azaldığı için daha az mal ve hizmet satın alabiliyorsunuz. Şu anda şirketlerin ciddi bir finansman, likidite sorunu var ve bankacılık sektörü de frene basmış durumda. Bankalar kredi vermekte isteksiz. Firmaların risk durumuna göre faizler en az yüzde 30’la başlayıp yüzde 40’a hatta faktoring kesiminde yüzde 60’lara çıkıyor. Bu rakamlar, verilen kredinin geri alımının zor olduğu anlamına geliyor. Zaten verilere bakıldığında kredilerde ciddi bir yavaşlama, hatta negatif bir ivme olduğu görülüyor. Bankaların kredi vermemeye başlamasının yakın gelecekteki etkisi ne olur? Çalışma sermayesini bile bulamayan firmalar önce tasarruf tedbirlerine gidecekler ya da batacaklar. Çünkü Türkiye borçla büyüyen bir ülke. Geçmiş 10-15 yıl, Türkiye’ye akan dövizin, bol paranın ve bundan ötürü büyüyen kredilerin sebep olduğu yüksek tüketim döneminin hikâyesiydi. Eskiden bankalar çok rahat ucuz kredi verirken şimdi yüksek faizle veriyor veya hiç vermek istemiyor. Bol para dönemi geride kaldığı için şirketler zorlanacak ve finansman sorunu yaşayanlar “tasarruf önlemi” alacak. Tuvaletlerdeki kâğıtları azaltmaktan başlayıp personel yemeklerinden kısmaya ve giderek işçi çıkarmaya gidecekler. Bu sürece ilişkin bir takvim öngörüsünde bulunabiliyor musunuz? Yıl sonuna doğru bu domino etkisi gibi yaşanacak. Ama enflasyon artışı, dolayısıyla hane halkının harcanabilir gelirinin küçülmesi de devam edecek. Böylesi bir şok en çok yoksulları dövecek. Asgari ücretle geçinen 17 milyona yakın yoksul var. Onların harcama sepeti içinde hızlı tüketim malları, gıda, barınma, kira giderleri var. Halihazırda zaten gıdada yıllık fiyat artışı yüzde 20’de. Ama üretici fiyatları penceresinden baktığımızda bu rakam yüzde 30’ları geçmiş durumda. . KISA VADEDE ATLATILACAK BİR KRİZ DEĞİL BU Tüketici fiyatlarındaki artış yüzde 20 iken, üretici fiyatlarının yüzde 30’ları geçmiş olması ne anlama geliyor? Bu, üreticiden tüketiciye doğru, yüzde 30’dan itibaren fiyat artış yansımasının olacağı anlamına geliyor. Bu ayki enflasyon büyük olasılıkla yüksek gelecek. İvme olarak yüzde 20-25’lik bir patikaya doğru gidiyor. Ne yazık ki Ankara bunu geçici bir krizmiş gibi sunmaya devam ediyor. İktidar “bunu atlatırız, geçecektir” diyor ama kısa vadede pek de atlatılacak bir kriz değil bu. İktidar çeşitli tedbirler alındığını ifade ediyor. Örneğin Katar’la yapılan bir anlaşma neticesinde 3 milyar dolarlık bir para geldiği açıklandı. Bu tür tedbirlerin etkisi ne oluyor? Bu adımlar sadece bilançoya makyaj işlevi görüyor. Neden? Merkez Bankası’nın döviz rezervleri azalınca yatırımcılar, hatta hane halkı bile “bu işi çözemeyecekler” kaygısıyla döviz almaya yöneliyor. Dolayısıyla ekonomiyi yönetenlerde rezerv düşüşünü daha azmış gibi gösterme eğilimi ortaya çıkıyor. 3 Ağustos-7 Eylül arasındaki 5 haftalık dönemde Merkez Bankası’nın rezervinde 17 milyar dolarlık bir düşüş oldu. Ama Katar’la yapılan Swap anlaşmasıyla bu düşüş 14 milyar dolar olarak gösterildi. Aslında Katar’dan Türkiye’ye 3 milyarlık bir döviz gelmiş gibi görünse de, gerçekte bu para Katar’daki Merkez Bankası’nın hesabında duruyor. Yani şu anda gerçekte alınmış bir 3 milyar döviz yok. O yüzden bunu bir kozmetik etki olarak değerlendirmek lazım. [INS: :INS] Bizim gibi sıradan insanlardan farklı olarak meselenin içeriğini bilen para yöneticileri, yatırımcılar bu makyaja da kanarak hareket etmiyorlar herhalde… Tabii, onlar zaten fotoğrafın neresinde renk düzeltmesi yapıldığını görüyor. Öte yandan yaşadığımız şey sadece ekonomik değil, aynı zamanda politik de bir kriz. Mevcut bir anayasası olsa da Türkiye güçler ayrılığını, hukukun üstünlüğünü, demokratik değerleri kaybetti. OHAL dönemindeki uygulamalara bakan vatandaşlar mesela, mülkiyet hakkıyla ilgili kaygılara kapıldı. Ortalama insan belki özgürlük talep etmiyor ama onun özel mülkiyet alanına girdiğiniz zaman veya böyle bir ihtimali gördüğü an tedirgin oluyor. Keza bir çok alandaki hukuksuz, hesap vermez tavır, sıradan hane halkını tedirgin etmeye başladı. Yakın bir örneğe bakalım: ABD’yle yaşanan gerilimi Ankara “bize yönelik bir ekonomik savaş var” ifadesiyle açıkladı. Bu sözü duyan vatandaş bankalara koşup dövizlerini çekti! 17 Ağustos haftasında 7,5 milyar dolarlık azalış bundan kaynaklanıyordu. İnsanlar neden bankadaki dövizlerini çekti peki? “Bize yönelik bir ekonomik savaş var ve iktidar bununla baş edemeyip paramıza el koyar” korkusuyla çektiler. Yani iktidarın “bize yönelik bir ekonomik savaş var” söylemi kötü olan gidişata daha da negatif etki mi yarattı? Tabii. İnsanlar hem döviz almaya hem de bankadaki dövizlerini çekip saklamaya yöneldi. Nitekim 7,5 milyar dolarlık çıkış, sıradan insanların bankadan çektiği paraydı. İKTİDAR SERMAYE KONTROLÜNE GİTMEZ, ÇÜNKÜ ALTINDA KALIR Bu paranın ne kadarının yurtdışına çıktığı biliniyor mu? Hayır, onu bilmiyoruz. Parasını yurtdışına transfer eden de vardır, yastık altına koyan da. Bu davranış, hükümetin defaatle sermaye hareketlerini kontrol etmeye yönelmeyeceğine dair açıklamalarının insanlardaki kaygıyı gidermeye yetmediğini mi gösteriyor? Tabii ama Erdoğan şirketleri dövize saldırmama konusunda uyarıp “B ve C planlarını uygularız” da dedi. Bu tür muğlak söylemler, “acaba dövize el mi koyacaklar, sermayeye kontrol mü getirecekler” korkusu yaratıyor. Zaten sermaye kontrolü getireceklerini düşünmüyorum, çünkü herhangi bir iktidar böylesi bir uygulamanın altında kalır. Ama buna rağmen insanların kaygısını tetikleyici bir söyleme başvuruluyor. OHAL sözde kaldırılmış olsa bile insanlar hukukun üstünlüğünün kalmadığı bir yerde her şeyin olabileceğini düşünüyor. O zaman insanlara “döviz almayın” veya “bankadan paranızı çekmeyin” deseniz bile kimse sizi dinlemiyor. Açık bir ekonomide siyasetçilerin hata yapma marjı çok fazla değil. . “Hata” demişken; iki bankanın, iddialarına göre “teknik aksaklıktan dolayı” kısa süreli de olsa döviz kurunu çok düşük göstermesi ve sizin Hürriyet gazetesinden ayrılmanıza da sebep olan Sermaye Piyasası Kurulu’nun 13 Temmuz’daki “içeride öğrenenlerin ticaretini serbest bırakma” kararı, son dönemde en çok tartışılan skandallar veya “hatalar” olarak görüldü. SPK’nın kısa süre içinde iptal ettiği karar, halka açılmış şirketlerin sahiplerinin içeriden bilgileri kullanarak kendi hisselerini satın almaları veya satmalarını serbest bırakıyordu. Halkbank’ın ucuza döviz satışını siz de “hata” olarak yorumladınız ama SPK’nın kararının skandal olduğunu yazdınız. Neden bir skandal? Döviz kurunun düşük gösterilmesiyle SPK’nın kararını birbirinden ayırmak lazım. Normalde şirketler, ikinci çeyrek bilançolarını Ağustos ayının ortalarına kadar ilan edilecekti. Henüz kamuoyuna açıklanmayan bilançoları sadece şirketlerin sahipleri ve yöneticileri biliyor. SPK, 13 Temmuz Cuma günü, şirket sahipleri ve yöneticilerinin kendi hisselerini satma veya alma yasağını belli süreliğine askıya aldığını ilan etti. Siz bir şirketin sahibi veya yöneticisisiniz diyelim. Şirketiniz normalde 100 birim kâr ederken, diyelim ki o dönem 150 birim kâr etti. Kâr ve zararınıza ortak olan yatırımcılarınıza henüz açıklamadığınız bu bilgiyi sadece siz biliyorsunuz. SPK bu kararla demiş oldu ki, “sen henüz bilançonu açıklamadan, kendi hisselerini istediğin gibi piyasadan toplayabilirsin.” Kârı paylaşmamak için, o iç bilgiyi kullanarak gidip piyasadan kâğıtlarınızı topluyorsunuz! Böylece SPK, aslında kanunla yasaklanmış bir fiili idari kararla askıya alarak yasadışı bir uygulamaya mı gitmiş oldu? Bu karar, bir kente gelen savcının “ben hırsızlığı suç saymıyorum, Ağustos sonuna kadar isteyen istediğini çalabilir” demesine benziyor. Oysa hukuk, uygulayıcıların keyfine tabi değil ki! Neyse ki SPK gelen tepkilerden ve belki de yaptığı yanlışın boyutunu görmüş olmaktan dolayı, dünyanın her yerinde suç olan ve küçük yatırımcının soyulması anlamına gelen bu karardan iki gün sonra vazgeçti. [INS: :INS] SPK’NINKİNE BENZER SKANDALLAR, KURUMLARIN ÇÖKTÜĞÜNÜ GÖSTERİYOR Peki bu iki gün içinde atı alan Üsküdar’ı geçti mi? Zannetmiyorum, çünkü SPK bu kararı Cuma akşam saatinde açıkladı ve pazar günü da iptal etti. Bu süre içinde borsa kapalı olduğu için birilerine çıkar sağlanması mümkün değil. Ama bu tür şeyler, sıradan yatırımcıda “Türkiye’deki otoriteler keyfi olarak her zaman her şeyi yapabilir” algısını güçlendiriyor. Oysa kapitalist sistem bile kurallı bir sistemdir ve siz bu tür kuralsızlıklarla piyasalara, borsalara, sisteme olan güveni sarsıyorsunuz. SPK’nınkine benzer skandallar, Ankara’daki kurum ve kuralların çöktüğünü gösteriyor aslında. Ankara’da sistem dikey bir şekilde tek adama bağlı olduğu için, o sabah aklına ne geliyorsa o uygulanıyor. Özerk bir kurum olarak Merkez Bankası, iktidarın popülist ekonomi politikasının yarattığı enkazı azaltabilecek tedbirler alacak durumda mı peki? Merkez Bankası fiyat istikrarıyla, yani enflasyonu aşağıya çekmekle, ulusal paranın ihracı ve onun değerini korumakla görevli. Enflasyonu düşük tutabiliyorsa ancak, büyüme ve istihdamla ilgilenebiliyor. Eğer yüzde 5 hedeflenirken enflasyon yüzde 18’e gelmişse, Merkez Bankası işini yapmamış demektir. Bunun da müsebbibi siyasetçilerin kurum ve kuralları çökertmesidir. ŞU ANKİ KRİZİN TARLASI 2013’TEN İTİBAREN EKİLDİ İngiltere’de yayımlanan Financial Times gazetesi, dünkü (13 Eylül) Merkez Bankası Para Politikaları Kurulu toplantısı öncesinde “Türkiye ekonomisinin faiz artırımına ihtiyacı yok” başlıklı bir haber yayınladı. Aynı haberde “Peki ekonominin yüksek faize ihtiyacı kalmadıysa yatırımcılar neden bir artış öngörüyor? sorusuna BlueBay Fon Yönetimi’nden Timothy Ash’in şu yanıtı aktarıldı: “Merkez Bankası liranın değerini korumak için elinden gelen her şeyi yapmak zorunda. Eğer bunu yapabilirlerse IMF programı veya sermaye kontrolü olmadan bunu atlatma ihtimalleri olur.” Dün Merkez Bankası’nın faizleri yüzde 17,75’ten yüzde 24’e yükseltmesinin sonucu ne olur? Türkiye şu anda derin bir resesyonun, ekonomik yavaşlamanın içine girdi. Piyasa faizleri yıllık yüzde 30’lara geldi. Financial Times’daki haberin argümanı, ekonominin zaten yavaşladığı, dolayısıyla faizleri artırmanın anlamsızlaştığı yönünde. Ama buna rağmen Merkez Bankası’nın, TL’nin değer kaybına karşı faizleri artırarak güçlü bir duruş sergilemesi gerekiyordu. Son faiz artışı gerekliydi ama her şeye ilaç olmayacak. Sadece TL’deki kanamayı yavaşlatacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, faiz kararı açıklamasından birkaç saat önce Merkez Bankası’nı sert sözlerle eleştirmesi, faizin enflasyona neden olduğu fikrini tekrarlaması seçmene yönelikti. “Madem faize karşısın neden izin veriyorsun?” diyeceklere, muhalefet partilerine “Ben aynı yerde duruyorum, ama Merkez Bankası bağımsız ve faizi yükseltiyor” mesajı vermiş oldu. Öte yandan enflasyon doğrudan doğruya döviz kuruyla, TL’nin değeriyle bağlantılı. TL değer kaybettikçe enflasyon artmaya ve fiyatlama davranışındaki bozulma devam ediyor. Nitekim dövizle ilgisi olmayan işyerleri bile zam yapıyor. Çünkü dövizin fiyatlamalarda önemli bir yeri var. TL’deki kanamayı durdurmadıkça enflasyonla, faizlerin yükselişiyle, ekonomik durgunlukla baş etmeniz mümkün değil. Bu son artışa kadar Merkez Bankası’nın faiz oranı yüzde 17,75’lerdeyken, enflasyon yüzde 20-25’e doğru koşuyordu. Bu, tasarrufçuyu da TL’den uzaklaştırıp dövize yönlendiriyordu. Şu an krizi konuşuyoruz ama 2013’ten bu yana faizler hep düşük tutularak ekildi bu tarla. . Düşük faizin bedeli bu olduğu halde Erdoğan neden faiz karşıtı bir politika izleyerek, artışları hep “faiz lobisine” bağladı? Erdoğan pragmatist bir politikacı. Faiz karşıtı pozisyonun mesajı finansal piyasalara değil, halka, seçmene yönelik. Erdoğan bugüne kadar ortaya çıkan krizleri bile seçmenini konsolide etmek için kullanmayı hep becerdi. Ama bundan sonra bunu yapabilecek mi, emin değilim. Erdoğan, kriz her belirdiğinde “faiz lobisi, dış güçler bize kumpas kuruyor” diyordu. Ama iş dayanılmaz noktaya gelince de faiz artışlarına hep izin verdi ve Merkez Bankası beşer puanlık artışlar yapabildi. MİLLİYETÇİ SÖYLEM İŞE YARAMIYOR, ÇÜNKÜ ‘HOMO ECONOMİCUS!’ Bu son cümleyle, Merkez Bankası’nın bağımsız olmadığını ifade etmiş oluyorsunuz, değil mi? Bunu herkes biliyor. Merkez Bankası’nın dünkü faiz artırım kararı sizce zamanında mı verildi? Eğer itfaiyecinin yangına geç kalacağını biliyorsanız, ona güvenmezsiniz. Merkez Bankası da her zaman geç kaldığı ve yine geç kalacağı için insanların TL’ye güveni sağlanamıyor. Vatandaşa “döviz değil TL alın”, “B, C planlarını uygularız” demekle güven vermiş olmuyorsunuz. Nitekim bu tür çağrılar tam tersi etki yarattı. Çünkü insanlar bu çağrıları, “demek ki dış güçlerin bize karşı bir saldırısı var ve hükümet bununla baş edemiyor” şeklinde algılıyor ve dövize yöneliyor. Buna AKP seçmeni de dâhil. Yani milliyetçi söylem ekonomi söz konusu olduğunda işe yaramadı mı? İşe yaramıyor, çünkü “homo economicus!” İş dünyasında, şirketler kesiminde de bu böyle, hane halkı davranışında da. Herkes kendi çıkarına, teknesine bakıyor. Farklı partilere oy verebiliriz ama davranış biçimlerimiz kültürel olarak da aynı. BOL PARA DÖNEMİ SİYASETÇİLERİN AHLAKINI BOZDU Krizin yeşerdiği bu tarla 2013’ten itibaren faizlerin hep düşük tutulmasıyla ekildiyse, kriz neden daha önce gelmedi? Dünyadaki bol para dönemi bu krizi geciktirdi. O yüzden yakın geçmişteki krizler bu şekilde aşıldı. Erdoğan muhtemelen şu anki krizin de aynı şekilde aşılabileceğini düşündü. Açıkçası bol para dönemi, siyasetçilerin demokrasiden uzaklaşmasına, hukukun üstünlüğünü bir kenara itmesine de teşne oldu. Bol para, bütün gelişen ülkelerde siyasetçilerin ahlakını bozdu. Ahlaktan kastım, demokratik değerler. Bu dönem siyasetçileri demokrasiden uzaklaştırdı ve yolsuzlukları tetikledi. Malezya’da, Endonezya’da, Brezilya’da böyle oldu. [INS: :INS] Hükümete yakın bazı kalemler, ekonomik krizle birlikte Türkiye’nin tekrar direksiyonu AB’ye kırabileceğini, böylece “kulaklarımızdan dolarların fışkırdığı döneme” geri dönülebileceğini ileri sürmeye başladı. Uygulamada ise Cumartesi Anneleri hedef alınıyor, her türlü baskıcı yönteme başvurulmaya devam ediliyor… İktidar partisinin 24 Haziran’da 7 puanlık bir kaybı oldu. Erdoğan, MHP’yle ittifak üzerinden sınırda bir yerde kazandı ama partide, ana çekirdekte bir erime yaşanıyor. Üstelik biz seçime girdiğimizde ABD’yle bir kriz başlamamıştı. Fakat ekonomik olarak biz gelecek olanı görüyorduk. Bana kalırsa ekonominin hasar vereceğini gören bir iktidar erken seçime gitmekte geç bile kalmıştı. Son bir yılda döviz kuru artışı yüzde 90. ABD’yle rahip krizi başladıktan sonraki bölüm yüzde 35. Yani biz rahip krizinden önce yüzde 55’lik bir hasar yemiştik zaten. MUHTEMELEN 2020’DE TEKRAR ERKEN SEÇİME GİDİLECEK Bundan sonra ne olacak? Türkiye muhtemelen ekonomiyi, siyaseti 2023’e kadar böyle taşıyamayacak ve 2020’de tekrar erken seçime gidilecek. Yerel seçimlerden sonra tablo daha da netleşecek. Çünkü Türkiye’deki hane halkının refah kaybını çok fazla tolere edeceğini düşünmüyorum. 2001 krizinden sonra reformlar ve demokratikleşme adımlarıyla, AB üyelik tarihinin alınmasıyla birlikte devasa bir para akışı oldu. AKP açısından ikinci bir şans ise, küresel krizden sonra yaşanan bol para dönemiydi. Siyasetçilerin bunun üzerinden sörf yapma imkânı vardı. Hane halkı açısından da teker dönüyordu. Bol para döneminden dolayı konut veya araba alabilmek için çok ucuz krediler bulunabiliyordu. Orta sınıfın “hayallerine” erişmesi açısından bir eşik dönemiydi. Fakat o süreç artık sürdürülebilir olmaktan çıktı. Refah kaybının, yoksullaşmanın insanları her zaman siyasi yapıyı değiştirmeye itmediği, hatta onları faşizme meylettirebildiği görüşüne katılıyor musunuz? İktidarı oluşturan AKP-MHP bloğunun muhtemel bir seçimde bölüneceğini düşünüyorum. Tabii ki toplum muhafazakârlaşacak ama belki AKP oylarının bir kısmı MHP’ye kayacak. Açıkçası oy geçişkenliklerinin iktidarı değiştirebilecek düzeyde olacağı kanaatindeyim. 2001 krizi öncesinde, koalisyonun başat unsuru olan DSP’nin yüzde 22 oyu vardı. Krizle birlikte bu oyların yüzde 20’si gitti ve 3 Kasım 2001 tarihinde AKP iktidara geldi. Bu insanlar bir gecede AKP’li mi oldu, hayır. Ama bu seçeneği tercih ettiler. Türkiye’de orta sınıfın refah içinde yaşama arzusu değişmeyecek. İNSANLAR İŞSİZ KALACAK, ŞİRKETLER BATACAK VE BELKİ KİMSE BAĞIRMAYACAK Yani bizim mahalledeki kasabın “millet bu krize de alışır” iddiasına katılmıyor musunuz? Hayır, insanların sokakta eylem yapmaması alıştıkları anlamına gelmiyor. Kaldı ki dün bir kilo et alabilen insanların bugünkü alım gücü yarım kiloya düşmüş olabilir ama bu düşüş bir erozyon gibi devam edecek. Şirketlerin batışı 1994 veya 2001 krizlerindekinden farklı olarak belki sessizce olacak ama olacak. İnsanlar işsiz kalacak, şirketler batacak ve belki kimse “ben batıyorum” diye bağırmayacak. . Marksist akademisyen Doç. Dr. Galip Yalman geçen gün Gazete Duvar’a verdiği mülakatta şöyle diyor: “Muhalefet partileri de dahil Merkez Bankası’nın ‘bağımsızlığı’ krizden çıkmanın olmazsa olmazı deniyor. Halbuki, Merkez Bankası’nın bağımsız olması demek, onun neoliberal parametrelere uygun davranması demek.” Ne diyorsunuz? Bakın, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ve enflasyonla mücadele “tu kaka” olamaz. Ona neoliberal damgası vurulamaz. Enflasyon en fazla yoksul kesimi vuruyor. Peki biz neden bunu dert etmiyoruz? Oysa Merkez Bankası dünyanın her yerinde bu anlamda önemli bir işlev üstleniyor. Yoksulların lehine mi? Yoksulların lehine tabii. Yoksullar açısından en ağırı enflasyon vergisidir. Dolayısıyla Merkez Bankası’nın bağımızlığını neoliberal parametrelere uygun görmek, Erdoğan’ın yaklaşımından çok da uzak değil. “Eğer biz faizleri düşük yaparsak büyüme olur ve o zaman yoksulları zengin ederiz.” Bu dünyada öyle bir şey yok. Fakat devlet bütçesinden sosyal transferler yaparak yoksulları desteklemek bir iktisat politikasıdır ve bu doğru bir tercihtir. Bunu Fransa, Danimarka yapıyor. Ama yoksulları enflasyona mahkûm etmek ve Merkez Bankası bağımsızlığı gibi önemli bir araçtan uzak kalmak, bunu da neoliberal politika karşıtlığı olarak değerlendirmek haksızlıktır. Merkez Bankası bağımsızlığını IMF istediği için kötülemek doğru değil. Kaldı ki IMF bile değişti. 2008 krize sonrasında IMF, yaptığı anlaşmalarda verdiği paranın sosyal transferlerde kullanılmasına razı geldi. Düşünün, IMF bile değişiyor. 17 milyon yoksulun olduğu bir ülkede, iktisatçılar da siyasetçiler de enflasyona “idare ederiz” diye bakamaz, enflasyonla mücadelede önemli bir işlev gören Merkez Bankası’nın bağımsızlığının önemini gözardı edemez. Bugün Merkez Bankası zaten bağımsız değil. Peki bundan memnun muyuz? Yoksulların daha da yoksullaşmasından memnun muyuz? Bunu sorgulamak gerekir. [INS: :INS] “HAYDİ YERLİ PARAYA GEÇELİM” DEMEKLE OLMUYOR Erdoğan’ın Varlık Fonu’nun başına kendisini atamasını nasıl yorumluyorsunuz? Ankara’dakilerin kafasında Varlık Fonu’na politik bir itibar kazandırma hedefi var. Çünkü Varlık Fonu’nun önceki yapısına eminim Ankara’dakiler de çok itibar etmiyordu. Fakat son hamle de bir şey ifade etmiyor. Çünkü Varlık Fonu’yla en fazla borçlanma yapabilirsiniz. Kaldı ki Varlık Fonu’nda olan şirketlerin ayrı birer tüzel kişiliği var. Örneğin Ziraat Bankası; borçlanmak istediği zaman zaten piyasadan borçlanıyor. Varlık Fonu içinde yer alarak nasıl ayrı bir borçlanma imkânı bulabilir ki? Dünyanın her yerinde borç verenler devlet hazinelerine daha rahat borç verirler. Şimdi hazine borçlanamıyor da Varlık Fonu mu borçlanabilecek? Dolayısıyla Varlık Fonu yönetimindeki düzenleme belki Katar’la ilgili bir gelecek tasarımı çerçevesinde yapılmış olabilir. AKP’nin ABD’yle yaşanan krizle birlikte Rusya ve İran’a daha da yakınlaşıp dolar karşıtı pozisyonunu üst perdeden dillendirmesinin sonuçları neler olabilir? “Yerel parayla ticaret yapıp dolardan kurtulalım” deniyor ama bunu yapabilmek için paranızın istikrarlı olması lazım. Sabah kalkıyorsunuz paranız 6,5, akşam yatıyorsunuz 7 ise, olmaz. Keza enflasyonunuzun düşük olması lazım. Türkiye enflasyonu yüzde 2’ye, 3’e düşürmüş olsaydı parası da istikrarlı olurdu. Enflasyonu düşük, parası istikrarlı olan ülkeler kendi paralarıyla ticaret yapabiliyorlar. “Hadi yerli paraya geçelim” demekle olmuyor. Ayrıca Türkiye ticaret yaptığı partnerlerine, Rusya’ya, Çin’e, İran’a dış ticaret açığı veriyor. Yani daha fazla mal alıp daha az mal satıyoruz. Rusya’yla ithalatı Ruble’yle yapacaksınız diyelim. Peki o Ruble’yi nasıl bulacaksınız? Dış pazarlara Dolar verip Ruble almanız lazım. Eğer paranız istikrarlı olup TL’yle Ruble alabilseydiniz, o zaman yerli parayla ithalat yapabilirdiniz. Aksisi hayal. TEK SESLİLİK, AKP SEÇMENİNİ BİLE TEDİRGİN EDİYOR İktisadi davranışlarda medya ve kitle iletişim araçlarının doğrudan etkisi olduğu söylenir. Türkiye’de anaakım gazetelerin neredeyse tümü aynı manşetle, TV kanalları aynı yaklaşımla yayın yapıyor. Bu tek sesliliğe rağmen iktidar neden yurttaşların iktisadi davranışlarını kendi lehine belirleyemiyor? AKP’nin kendi seçmeni bile tek seslilik ve belirsizlikten kaynaklanan komplo teorilerinden tedirgin oluyor. Açık bir ekonomisiniz ve doğal kaynağınız yok. Rusya gibi petrol kaynaklarınız olsa, belki tek sesliliği hakim kıldığınız, her türlü baskıyı uyguladığınız halde ekonominiz zayıflamaz. İran’ın da Çin’in de tasarruf fazlaları var. Suudi Arabistan, Katar hakeza. Bu ülkelerin doğal kaynakları olduğu için kapalı bir rejimle yollarına devam edebiliyorlar. Ama Türkiye açık bir ekonomi ve saydığım ülkeler gibi varlıkları yok. Açık ekonomide enformasyon, bilgi paylaşılır. Sadece kendi halkınız değil, dışarıdan gelen yatırımcı da bilgiye göre kararlarını verir. Eğer tek sesliliğe olanca gücünüzle yükleniyorsanız, şeffaflığı yitirirseniz kimse neyin olup bittiğini bilemez ve giderek daha fazla sis, komplo teorisi ortalığı kaplar. O zaman kurumlarınız çok sağlam çalışsa bile, ki Türkiye’de kurumların çöktüğünü söyledim, o kurumlar bile bununla baş etmekte zorlanır. Nitekim yükselen kurla da, vatandaşın gidip döviz çekmesiyle de baş edemiyorlar. Korkutma ve tek seslilik iktidarın faydasına değil. Açık bir ekonomide, hele ki tasarruf açığı olan bir ülkede bu yolda uzun süre ilerleyemezsiniz. Ekonomik büyüme için dışarıdan döviz girişine ihtiyacınız var, dış borcunuzu geri ödeyebilmek için yine dövize ihtiyacınız var. Ama bununla beraber siz politik olarak farklı yönlere savruluyorsunuz, ifade özgürlüğünü sıfırlıyorsunuz. İfade özgürlüğü sadece benim bir şeyi ifade edebilmem değil, toplumun doğruları duyma ve tartışma hakkıdır da. Düşünün ki şirketler, açıklanan enflasyon rakamlarının doğru olup olmadığını tartışıyor. Bir ülkede yönetenler açısından en kötü şey, attığınız adımların inandırıcılığının tartışmalı olmasıdır. . Mesela TÜİK verilerinin inandırıcılığı, doğruluğu epey süredir tartışmalı… Kurban Bayramı’nda mesela, insanlar kurbanlık almak için nakit paraya ihtiyaç duyarlar. Çünkü kredi kartı kullansanız bile, kurbanlığı nakit para ödeyerek alıyorsunuz. Dolayısıyla kâğıt para miktarı Kurban Bayramı dönemlerinde yüzde 15 oranında artıyor. Geçen bayramda, tatilin uzunluğu dolayısıyla da nakit talebi daha da fazla oldu. O nakit parayı biz gidip bankadaki hesabımızdan çekiyoruz. Banka da o nakitleri Merkez Bankası’ndan alıyor. Mesela bu bile son bayramda “Merkez Bankası karşılıksız para basıyor” şeklinde algılandı. Aklı başında insanlar bile “yahu yeni para basıyorlar, bankamatikten çektiğim para gıcır gıcırdı” diyordu. Çok seslilik yok, bu tür meseleler tartışılamıyor ve dolayısıyla her şey komplo teorileriyle açıklanmaya çalışılıyor. Bu, müthiş bir güvensizliğin göstergesi olduğu gibi iktidardakilerin de altını oyuyor. DAHA ÖNCE BU TÜRDEN BİR KRİZ YAŞAMADIK, GERİ DÖNÜŞ ZORLAŞIYOR Buluştuğumuz sırada finans çevrelerinden sıradan yurttaşlara kadar herkesin size “deprem dede” muamelesi yaptığını, gelecekte “deprem” olup olmayacağını sorduğunu söylediniz. Az önce “henüz krizin başındayız” demiştiniz. Dip noktanın zamanına, bilançosuna dair bir öngörüde bulunabiliyor musunuz? Daha önce bu türden bir kriz yaşamadık. Eskiden bu türden bir potansiyel tehlike doğduğunda, bürokrasi siyasetçileri uyarıyor ve bir yerden dönülüyordu. Ama şu an öyle bir şey yok. Mehmet Şimşek, “kopma noktasındayız, şuradan dönelim” diyebilecek bir kişiydi ama yeni kabinede yer almadı. Geçmişteki bol para döneminin yarattığı rehavet ve “biz bunu da aşarız, nasıl olsa bir şey olmuyor” rahatlığı siyasetçileri giderek daha da fütursuz, tehlikeli bir patikaya sokuyor. O yüzden her geçen gün geri dönüş daha da zorlaşıyor. Mesela bugünkü yüzde 10 civarındaki faiz artırım ihtiyacı, üç ay öncesine kadar yüzde 3 artışla halledilebilirdi. Merkez Bankası o zaman çıkıp yüzde 3 faiz artışı kararı alsa şu an bu noktada olmayabilirdik. Geciktikçe, hasar ve bedel büyüyor. Bedel niye büyüyor? Çünkü kurdaki yükseliş giderek şirketler kesimine yansıyor. Şirketlerin bilançoları bozulacak ve muhtemelen kredileri geri ödeyemeyecekler. Bu da bankaların bilançosunda hasar yaratacak. Ve yabancı yatırımcıların bankalara ilişkin kaygısı artarsa, Türkiye’ye para girişi duracak. Böylesi bir ani duruş da Türkiye’yi daha derin bir resesyona sokacak. [INS: :INS] IMF’YE GİTMEKTEN BAŞKA ÇARE YOK Banka iflasları söz konusu olur mu? Muhtemelen yeniden yapılandırmalar, kurtarmalar olacaktır. Zaten işin potansiyel risk tarafı da o. Çünkü özel sektör borcunun bir bölümü, kamunun, yani bizlerin borcu haline dönüşecek. Bunu daha az hasarlı atlatmak için iktidar muhtemelen IMF’yle anlaşmak zorunda kalacak. Çünkü kartopu giderek büyüyor ve buna set çekebilecek olan ancak IMF gibi büyük bir kuruluştur. IMF, 100 milyar dolarlık bir paket yapıyoruz dediği an, kartopunu durdurursunuz. Onun için iş giderek büyümeden önlem alınması gerekiyor. Yani Türkiye bir an önce IMF’ye mi gitmeli? Başka çare kalmıyor. Sermaye hareketlerini kontrol etmek de başka bir çare değil mi? Tabii, bu da bir iktisat politikası tercihidir. Ama Türkiye 1989’dan beri dışa açık bir ekonomi ve bu sayede büyüyebildi. Sermaye kontrolü bizim büyüklüğümüzdeki bir ülke için felaket olur. Neden? Çünkü bunu yaptığınız an bir daha Türkiye’ye para gelmez, ihracatçınız paralarını dışarıda tutar, turizmciniz cebindeki parayı tutar, bankaya götürmez. Sermaye hareketlerini kontrol etmek, kanamaya karşı tampon gibi görünse de, aslında yarayı kangrene dönüştürür. Zaten bunu yapmayı siyasetçiler de istemez, çünkü altında kalırlar. Türkiye gibi bir ülke bunu kaldıramaz. KRİZİN İKİNCİ TETİĞİNİ HER ZAMAN VATANDAŞLAR ÇEKMİŞTİR AKP’nin baskı politikasına son vererek rotayı AB’ye kırmasının, şu anki ekonomide iyileştirici etkisi olur mu? Sokaktaki insan eğer hukuka dönüldüğüne kani olursa, yastık altında tuttuğu parayı getirip bankacılık sistemine koyar ki, bu bile az bir şey değil. Öyle bir durumda en az 10 milyar dolar gelir. Şimdi biz IMF’ye gitmekten, dışarıda kredi bulmaktan söz ediyoruz. Türkiye’de her zaman krizin ikinci tetiğini yerleşikler, yani vatandaşlar çekmiştir. 1994’te, 2001’de öyleydi ve muhtemelen şimdi de öyle. Vatandaşın bankacılık sistemindeki dövizleri kendi cebine taşıma kararı krizin ikinci bir boyutudur. Dolayısıyla sizin bunu tersine çevirmeniz lazım. Bunun yolu da yurttaşlara güven vermenizden geçer. Türkiye’de insanlar sisteme güvenmedikleri için kollarında, boyunlarında, yastık altında altın tutarlar. Altın takmak geleneksel olabilir ama bunun bir tarihsel arka planı var. Bu coğrafyadaki siyasi çalkantılar hep olduğu, bir türlü istikrara kavuşulamadığı için insanlar altın saklar. Yönetenlerin bu yüzden yurttaşlara güven vermesi lazım. “Çin’de de otokratik bir rejim var ama orada da büyüme oluyor”, deniyor. Bu doğru ama Çin’de hane halkı tüketimi bizdeki derecede değil. Türkiye’de hane halkı tüketimi ekonominin yüzde 60’ını oluşturuyor. Çin’de ise bu yüzde 40’lar civarında. Kaldı ki Çin’de devlet, yatırımınıza garanti veriyor. Şunu tekrar edeyim ki, doğal kaynağı olmayan bir ülkede otokratik bir rejim çok uzun süre devam ettirilemez. Hukukun olmadığı, keyfi kararların alındığı bir ülkeye yatırımcı gelmez. Ama siz hukuku üstün kılar, demokrasiyi yerleştirirseniz, gelen para da kalır. Türkiye’nin refahı, demokratikleşmesinden ve hukukun üstünlüğünün sağlanmasından geçiyor. Henüz krizin başındaysak ve gidişatı yöneticiler belirliyorsa, yoksullara kurbanlık koyun gibi kaderine ram olmak mı kalıyor? Önümüzdeki dönemde hane halkının harcamalarının daha da kısılacağı, daha iktisatlı davranılacak bir döneme giriliyor. Çünkü hem kur artışı bizi fakirleştirdi, hem enflasyon harcanabilir gelirimizi cebimizden aldı. Tekrar bütçeyi öğrenme dönemi geliyor. Ama tabii olan biteni kanıksamamak gerekir. “Ne bekliyordunuz ki” gibi yanlış bir tavır var. Bunları normalleştirmemek, kanıksamamak gerekiyor. İnsanlar kendi haklarına sahip çıktıkça Türkiye normalleşir. __________________________________________________________________ İrfan Aktan kimdir? Gazeteciliğe 2000 yılında Bianet’te başladı. Sırasıyla Express, BirGün, Nokta, Yeni Aktüel, Newsweek Türkiye, Birikim, Radikal ve birdirbir.org ile zete.com web sitelerinde muhabirlik, editörlük veya yazarlık yaptı. Bir süre İMC TV Ankara Temsilciliği’ni yürüttü. "Nazê/Bir Göçüş Öyküsü" ile "Zehir ve Panzehir: Kürt Sorunu" isimli kitapların yazarı. Halen Express, Al Monitor ve Duvar'da yazıyor. YAZARIN DİĞER YAZILARI Alanur Çavlin: Derin devlete benzer bir derin aile var Cumartesi, 19 Ocak, 2019 "Ailenin Karanlık Yüzü/ Ensest" kitabının yazarlarından Doç. Dr. Alanur Çavlin’e göre derin devleti çağrıştıran bir “derin aile” var ve bu “derin aile” başta ensest saldırı olmak aile içi şiddeti, çok sayıda mekanizmanın aileyi kollama refleksi sayesinde rahatlıkla gizleyebiliyor. Çavlin’e göre ensest mağduru çocuğu da, o çocuğu kurtarmaya çalışan bireyi de koruyan, güçlendiren hiçbir mekanizma yokken, ailenin karanlığından kaçan çocuklar dışarıda başka bir karanlığın içine düşüyor… İmralı kapısı neden aralandı? Pazartesi, 14 Ocak, 2019 AKP, yerel seçimlerde kayyım politikasının iflasını ortaya koyacak bir sonuçla karşılaşmamak için çeşitli hamleler yapıyor. Leyla Güven’in sağlık sorunlarının derinleşmesi ve tecrite karşı kampanyanın genişlemesi, bu açıdan aleyhte bir gelişme olarak okunmuş olabilir. Dolayısıyla Öcalan’a en temel haklarından birinin istisnai olarak tanınmış olmasının en azından bu kampanyayı kırabileceği hesaplanmışa benziyor. Nükhet Sirman: Palu ailesini istisna gibi göstermek korkunç! Cumartesi, 12 Ocak, 2019 Prof. Dr. Nükhet Sirman’a göre Palu ailesinin hikâyesinde akıl almaz olaylar olsa da, bu ailenin karanlık yüzü istisna değil. Her ailenin karanlık bir yüzü olduğunu söyleyen Sirman, Palu ailesinin gerçekliğine şaşırmış gibi yapmanın da toplumsal bir sır yaratmak anlamına geldiği görüşünde. Öte yandan Sirman’a göre İslamiyet ile modernizmin aileden beklentileri “aile sırlarını” yaygınlaştırdı. Fakat artık o sırlar, eskiye göre daha fazla ortaya saçılıyor. Zerrin Kurtoğlu: Dünya hepimizin vatanı, Suriyeli mülteciler buralı! Cumartesi, 5 Ocak, 2019 Prof. Dr. Zerrin Kurtoğlu’na göre Suriyeli karşıtı ırkçı söylem ve saldırılar, iktidarın topluma mültecilerin koşulları hakkında gerçekleri aktarmamasından besleniyor. Örneğin iktidarın “Suriyeliler için milyarlarca dolar harcadık” derken, bunun toplanan vergilerden değil, AB’den gelen parayla yapıldığını açıklamıyor. Çünkü iktidarın mülteci karşıtlığını Suriye’ye yönelik müdahalelerinin de meşruiyet zemini olarak işlevselleştirdiğini düşünen Kurtoğlu, Türkiye’de yükselen yeni ırkçılığa karşı hiçbir siyasi partinin etkili bir programı olmadığı kanaatinde. Leyla kî ye? Pazartesi, 31 Aralık, 2018 Öğrendiğimiz kadarıyla ciddi kilo kaybı olan Leyla Güven’in tansiyon düşüklüğü, baş ağrıları, baş dönmesi, ses koku ve ışığa karşı hassasiyet, dikkat dağınıklığı, uyuyamama, mide rahatsızlıkları gibi sorunları artmış durumda. 23 ranzası bulunan ama 28 kişinin kaldığı koğuşun ısınma sorununun Güven açısından ne kadar zorlayıcı olduğunu tahmin etmek mümkün. Fakat belki de Güven açısından şimdilik esas zorlayıcı olan o koşullar değil, sesinin, direnişinin ve mağduriyetinin HDP dışında hiçbir mecrada yankılanmaması. Evren Balta: Trump teröre karşı küresel savaşı bitiriyor Pazar, 30 Aralık, 2018 Uluslararası İlişkiler Uzmanı Doç. Dr. Evren Balta’ya göre Trump, 2003’te Bush tarafından başlatılan “teröre karşı küresel savaşı” bitirip Amerikan dış politikasını Çin ve Rusya gibi büyük güçlere karşı yeni bir savaşa göre konumlandırıyor. Balta’ya göre herkesin “kemerlerini bağlamasını” gerektiren bu yeni dönem pek çok belirsizlik barındırıyor. Kürt gibi hissetmek Salı, 25 Aralık, 2018 Ortalama bir ulusalcının ABD’nin Suriye’den çekilmesine sevinmesi antiemperyalist bir hissiyat mıdır? Bu hissiyat her ne ise, ortalama bir solcu aynı hissiyatta olabilir mi? Olabiliyorsa, ortalama bir faşistin Sakarya’daki cinayete verdiği tepkinin ne kadar uzağındadır? Mutlu Çiviroğlu: Kürtler Amerika’daki sempatiyi diplomatik kazanıma çeviremiyor Cumartesi, 22 Aralık, 2018 Beyaz Saray’daki gelişmeleri yakından takip eden gazeteci-analist Mutlu Çiviroğlu, Washington’da Trump’ı, Suriye’den çekilme kararından vazgeçirmeye yönelik ciddi bir çaba olduğunu aktarıyor. Siyasi ve diplomatik zemini oluşturulmadığı için ABD-Kürt ilişkisinin başından beri pamuk ipliğine bağlı olduğunu söyleyen Çiviroğlu’na göre Kürtler Amerikan kamuoyundaki sempatiyi örgütlü bir lobicilik faaliyetiyle destekleseydi, işin boyutu farklı olabilirdi. Öte yandan Çiviroğlu, Washington’da Trump’ı kararından vazgeçirmek için çok yönlü çabalar olduğunu da aktarıyor. Demirtaş’ın fotoğrafı Pazartesi, 17 Aralık, 2018 Demirtaş çiftinin birbirini kararlılıkla kolladığını gösteren fotoğraf, hakim ideolojinin Kürt toplumu hakkında yaygınlaştırmaya çalıştığı stereotipi de kırıyor. Üstelik Demirtaş çiftinin güçlü ifadelerinde ve eşit duruşlarında fotoğraflarının çekildiği bilgisinin etkisi yok. Basit gibi görünen fotoğraf karesinin gücü belki de burada yatıyor. Emel Ataktürk: Yüzleşme davalarında devlet sırrı duvarı aşılamadı Cumartesi, 15 Aralık, 2018 Zorla kaybetme davalarının yakın takipçisi avukat Emel Ataktürk, 1990’lı yıllara ilişkin davaların tek tek beraatle sonuçlandırılmasının siyasi iklimden bağımsız olmadığı görüşünde. Ancak Ataktürk’e göre Türkiye yargısının bu tutumu alması için illa siyasi talimata ihtiyaç yok. Zira 1990’lı yıllarda işlenen hak ihlallerine ilişkin davaların beraatle sonuçlanması, yargıdaki yapının “doğal” sonucu da olabilir. Çocuk ile şeytan Pazartesi, 10 Aralık, 2018 Çocuğu şeytanla, öcüyle, canavarla korkutmak, vicdanını suçluluk duygusuyla doldurmak, onu otoritenin hudutları içinde tutmanın yolu. Aksi halde devlete, iktidara itaat eden nesil yetiştirmek mümkün olmaz. Fakat DİB başkanının politik hedefleri, ona çocuklarımızı tehdit etme, onları “şeytanla olan ve olmayan” diye bölme, kalplerine korku ve vicdan azabı sokma hakkı vermez! Gazeteciliği savunmak Pazartesi, 3 Aralık, 2018 Bir gazeteciyi gazeteci olmaktan çıkaran şey anaakımda çalışıp çalışmaması değil, yalan haber yazmasıdır, kendisine söyleneni, gözleriyle gördüklerini, çabalarıyla elde ettiği bilgi ve belgeleri çarpıtmak veya söylenmeyeni söylenmiş gibi yapmaktır. Eline tutuşturulanı sorgulamadan, soruşturmadan yayınlamaktır. Gazeteciyi gazeteci olmaktan çıkaran devlet, patron, örgüt veya cemaatlerin baskısına ister gönüllü ister mecburi, boyun eğerek hakikatleri çarpıtmaktır. Gazeteciyi gazeteci olmaktan çıkaran, merak etmemektir. Alican Tayla: Sarı Yeleklerinki hor görülmeye isyan Pazar, 2 Aralık, 2018 Uzun yıllardır Paris’te yaşayan, Sorbonne Üniversitesi'ne bağlı Inalco Enstitüsü'nde hocalık yapan araştırmacı Alican Tayla, Sarı Yelekler isyanının sadece akaryakıt zammıyla izah edilemeyeceğini düşünüyor. Araba alacak kadar üstte ama akaryakıt zammı yüzünden o arabaya mazot alamayacak kadar da altta olan Sarı Yeleklerin, Macron iktidarının yoksulları hor gören tutumuna isyan ettiğini söyleyen Tayla’ya göre bu hareketin merkezi taşra, örgütlenme alanı da sosyal medya. Kara-kuru gazetecilik tarifi Pazartesi, 26 Kasım, 2018 Olağan koşullarda, anaakımdan olsun veya olmasın her gazete, haber metnini aynı ajanstan bile almış olsa, kendi politikasına göre başlıklandırır; gazeteci argosuyla “habere takla attırır.” Fakat bir de Türkiye’deki gibi olağanüstü koşullar var. Sansür, otosansür, gazeteciler üzerindeki baskıların boyutları, medyadaki sahiplik yapısının dönüşümü, hegemonyanın yapısı… Bu faktörlerin hiçbiri yokmuş gibi davranarak kara-kuru bir gazetecilik tarifi yapmak masumane bir mesleki tartışma olmaz. Kerem Altıparmak: AİHM kararına uymamak Avrupa’ya vedadır! Pazar, 25 Kasım, 2018 AİHM’de karara bağlanan Selahattin Demirtaş davasının sürdürücülerinden hukukçu Kerem Altıparmak, mahkemenin dokunulmazlıkların kaldırılması sürecini irdeleyip bu konuda bir karara varmamasının iktidara manevra alanı bıraktığını söylüyor. Demirtaş kararının doğru ama eksik olduğunu söyleyen Altıparmak’a göre “AİHM kararına uymuyorum” demek, Avrupa’ya veda anlamına geliyor. Altıparmak, Roboski davasında da Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’ne gitmeyi planladıklarını ifade ediyor. Gazeteci kimdir? Pazartesi, 19 Kasım, 2018 Garo Paylan: 2019 bütçesinin özeti daha fazla silah, daha az okul Cumartesi, 17 Kasım, 2018 TBMM’deki bütçe görüşmeleri sırasında Hulusi Akar’ın Milli Savunma Bakanlığı bütçesinin yüzde 50 artırılması önerisini MHP, CHP ve İYİ Parti’nin az bulduğunu aktaran Garo Paylan: “CHP üyesi ‘sayın paşam bu bütçe size yetmez, artırmamız lazım’ dedi.” 2019 bütçesinin daha fazla silah daha az okul olarak özetlenebileceğini ve muhalefetin önlerine konan bütçenin virgülünü bile değiştiremediğini aktaran Paylan, “Açıkçası bu meclise ayrılan bütçe bile israftır” diyor. Ayrıca Paylan’ın aktardığına göre Meclis’te AKP-İYİ Parti ittifakının olasılıkları konuşuluyor. Güneş Murat Tezcür: ABD açısından ideal olan, çözüm sürecine dönülmesi Pazartesi, 12 Kasım, 2018 Central Florida Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Güneş Murat Tezcür’e göre Erdoğan’ın tekrar çözüm sürecine dönmesinin siyasi bir nedeni yok. Tezcür’e göre ABD tekrar çözüm sürecine dönülmesini istiyor ama bu konuda Türkiye’yi yönlendirecek bir güce sahip değil. Mevcut dengelerde ABD’nin Suriye’deki Kürtlerle ilişkisine son veremeyeceğini düşünen Tezcür, Türkiye’nin de ABD’ye rağmen Fırat’ın doğusuna girmesi için elinde herhangi bir koz olmadığı görüşünde. Güneş Murat Tezcür: Seçim sonuçları Trump'ın dış politikasını belirlemez Pazar, 11 Kasım, 2018 Yakın zamana kadar kürtaj bu kutuplaşmanın kaynaklarından biriydi. Cumhuriyetçilerin önemli bir kısmı kürtaja karşıydı. Keza bireysel silahlanmanın sınırlandırılması… Amerika’da silah almak çok kolay. Üstelik öyle pompalı tüfek veya tabanca değil, bayağı makineli tüfek alabiliyorsunuz. Demokratların önemli bir kısmı buna karşı çıkarken Cumhuriyetçiler bunun hayatlarının, hatta özgürlüklerinin bir parçası olduğunu söylüyor. HDP’yi eleştirmenin tam zamanı! Pazartesi, 5 Kasım, 2018 Fikir üreten bir parti eleştirenleri arkasından sürüklerken, fikir üretemeyen bir parti de kendisini eleştirenlerin arkasından sürüklenir ve giderek kendi kusurlarının kaynağı olarak dışarıdan gelen eleştirileri gösterir. Oysa ister hasımdan ister hısımdan gelsin, HDP’nin kendisini eleştirenlerin amaçlarına, kişisel hezeyanlarına, ideolojik maksatlarına vs, değil de bu eleştirilere saha açan eksikliklerine odaklanması anlamlı bir sonuca varmasına yarayabilir. Selahattin Demirtaş: HDP ile aramda en küçük ideolojik sorun yoktur Cumartesi, 3 Kasım, 2018 Tutukluluğunun ikinci yıl dönümünde sorularımızı yanıtlayan Selahattin Demirtaş’tan hapishaneyi tanımlamasını istedik. Demirtaş’ın bu soruya yanıtı şöyle: “Teke tek dövüşten korkanların bugüne kadarki en namertçe icadıdır hapishane. Ama yine de tarih boyunca hapse atanlar değil, hapisten başı dik çıkanlar yazılmıştır yiğitlik defterine. Bu yönüyle nafile bir icattır hapishane.” Demirtaş’ın partisiyle arasında sorunlar yaşadığına ilişkin iddialara yanıtı ise net: “HDP ile aramda en küçük bir ideolojik, siyasi, çizgisel sorun yoktur. Böyle bir şey olsa, bunu açıkça ifade etmekten çekinmeyeceğimi herkes bilir zaten. Partide yönetim anlayışı, taktik ve siyasi hamleler konusunda bazı yetmezlikler yaşanıyor olduğunu görmek üzüyor beni sadece.” HDP niye etkili siyaset yapamıyor? Pazartesi, 29 Ekim, 2018 Talan edilmiş bir hayatın zorbalıkla izleneni ve izleyicisi haline getirilmiş Diyarbakırlılar açısından artık HDP’ye sitem edilecek koşullar yok galiba. Sadece yandaşların özgür olduğu, karakola çevrilmiş bir alanda siyaset yapma olanaklarının tükendiğinin ayırdındalar. Yaşar Yakış: Suudi Arabistan'ın yaptığı yanına kâr kalabilir Cumartesi, 27 Ekim, 2018 Türkiye’nin Ortadoğu’da en uzun süre görev yapmış diplomatı ve AKP’nin ilk Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış’a göre Suudi Arabistan yönetimi, Cemal Kaşıkçı cinayetinin sonuçlarına katlanabileceğini önceden hesaplamış olabilir. Türk-Suud ilişkilerinin gelişmesine katkısı nedeniyle Suudi Arabistan tarafından Kral Abdülaziz Nişanı’yla da taltif edilmiş olan Yakış’a göre bu cinayete rağmen Kral Salman, veliaht olarak gösterdiği oğlu bin Salman’ı feda etmemek için elinden gelen her şeyi yapar. MHP’siz AKP, AKP’siz MHP Salı, 23 Ekim, 2018 Bahçeli başta af tasarısı olmak üzere AKP’yi zorlayıcı şartlarından ödün vermeyeli epey zaman olmuştu ama bugün itibariyle, tabiri caizse sigortayı resmen çekti ve 24 Haziran seçimlerinde zaten epey güç kaybettiği ortaya çıkan AKP’yi yerel seçimler öncesinde müttefiksiz bıraktı. Fakat sigorta çekildiğinde sadece AKP değil MHP de 'karanlıkta' kalabilir. Andınız Pazartesi, 22 Ekim, 2018 Danıştay kararının uygulanmasıyla birlikte artık “Andımız”, başta Kürtler olmak üzere Türk olmayanlar tarafından eskiye nazaran daha net bir şekilde “Andınız” olarak algılanacak ve ne yazık ki etnik ayrışma derinleşecek. AKP ile MHP’nin küçücük çocuklar, “yeni nesiller” üzerinden yürüttüğü ant kavgasının bedeli de bu olacak. Hamit Bozarslan: Kaşıkçı Machiavelli’yi okusa, konsolosluğa gitmeyebilirdi Cumartesi, 20 Ekim, 2018 Tarihçi ve siyaset bilimci Prof. Dr. Hamit Bozarslan’a göre Suudi Arabistan, klasik bir patriyarkal sistemden radikal bir milliyetçiliğe geçiyor; içeride ve dışarıda saldırgan bir aktöre dönüşüyor. Bozarslan, İstanbul Başkonsolosluğu'nda öldürülen gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın, Machiavelli’nin tembihinin aksine prensle uzaklık ve yakınlık mesafesini çok iyi ayarlayamadığı görüşünde. Eziğin ırkçılığı Pazartesi, 15 Ekim, 2018 Ezikliğini devletin gücünü arkasına alıp ezilenlere saldırarak telafi etmeye çalışan bu ırkçı güruh, ancak ırkçılık karşıtı dayanışmayla dizginlenebilir. Yoksa bu akım giderek dört bir yanı sarmaya başlar, başlıyor. Fulya Atacan: Bin Salman'ın 2030 vizyonu bizdeki başkanlık sistemi Pazar, 14 Ekim, 2018 Ortadoğu ve Arap coğrafyası üzerine çalışmalarıyla bilinen Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi Uzmanı Prof. Dr. Fulya Atacan’a göre Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu'nda kaybedilmesinin arkasında Veliaht Prens Muhammed bin Salman’ın “Vizyon 2030” programına direnç gösterenlere sert bir mesaj var. Barış Atay ve Erkan Baş’ın misyonu Pazartesi, 8 Ekim, 2018 24 Haziran seçimlerinde de HDP, daha önce TİP’i yeniden kurmak için kolları sıvayan Erkan Baş ve Barış Atay’ı, dolayısıyla TİP’i, 53 yıl sonra TBMM’ye taşıdı. Bu, 1970’te TİP’ten gelen karanfile, HDP’den giden iki guldexwîn (Ters Lale) anlamı taşıyordu. Buradan bakıldığında, gerilimlere, ayrışmalara, ihtilaflara rağmen Türkiyeli sosyalistlerle Kürtler arasındaki tarihsel ilişkinin devamlılığı muazzam. Fatih Mehmet Maçoğlu: Modelimiz Ovacık’la sınırlı kalmayacak Cumartesi, 6 Ekim, 2018 Halka talimat veren değil halkla birlikte çalışan, devrimci bir pratik sergileyen belediyeciliğin üretimi artırdığını söyleyen Ovacık Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu, önümüzdeki yerel seçimlerle birlikte daha fazla belediye kazanıp modellerini başka bölgelere de taşımayı hedeflediklerini söylüyor. İddiaların aksine İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığına adaylığının gündemde olmadığını aktaran Maçoğlu, ayrıca HDP’nin yerel seçimlerde kayyım atanan belediyelerden daha fazlasını alacağı görüşünde. Twitter milletvekilliği Pazartesi, 1 Ekim, 2018 Sanıyorum kimse muhalefet milletvekillerine sadece tweet atsınlar diye oy vermedi. Ama hadi diyelim ki iktidar ellerini-kollarını bağladığı, Meclis’i işlevsizleştirdiği için sadece tweet atabiliyorlar. Bir milletvekili veya siyasetçi, attığı tweetin bir şeye değip değmeyeceğini de mi hesap etmez! Abdullah Aysu: Kıtlık geliyor ve çare küçük çiftçilik Pazar, 30 Eylül, 2018 Tarım dahil tüm üretim alanlarının şirketlere devrinde 12 Eylül darbesinin belirleyici olduğunu söyleyen Çiftçi-Sen Genel Başkanı Abdullah Aysu’ya göre dışa bağımlılığın iflas ettirdiği küçük çiftçinin topraklarına bankalar el koyuyor ve bu toprakları büyük şirketlere satıyor. Büyük şirketler de bu toprakları başkalarına ektirip devletten büyük teşvikler alıyor ve bu teşvikler sayesinde her yıl topraklarını daha da genişletiyor. Tipik bir Gazap Üzümleri hikâyesi aslında. Büyük şirketlerin gıda üzerindeki tekeli bu şekilde kuruluyor. Ama Abdullah Aysu ekliyor: “Bu karamsar tabloya rağmen biz kazanacağız. Çünkü doğa şirketlerden değil, bizden yana.” Kuralsızlık intiharı Pazartesi, 24 Eylül, 2018 İntihar edenin yasını tuttuğumuz kadar, onun aslında kendisini öldürerek bize kestiği cezayı çekmeye, dolayısıyla kendi yasımızı tutmaya neden meyletmiyoruz? Her ne kadar “ani” değil süreğen bir karışıklığın içinde olsak da, bireyi taşıyacak bir toplumsallığı yitirdiğimizi epeydir gözlemliyoruz. “Ortak düzene” kasteden, dayanışmayı, örgütlülüğü dağıtan bir zor aygıtına boyun eğmek, bireyin olduğu kadar toplumun da yavaş intiharıdır. Başaran Aksu: Sol açısından Voltran’ı oluşturma zamanı! Cumartesi, 22 Eylül, 2018 Yıllarını işçi örgütlenmesi faaliyetlerine adayan, direnişin olduğu hemen her yere koşturan Umut-Sen Örgütlenme Koordinatörü Başaran Aksu, iktidarın ekonomik krize karşı yaptığı tek hazırlığın emek güçlerini kontrol altına almak olduğunu söylüyor. Aksu’ya göre devlet, patron, sarı sendika, dini cemaatler ve yerel mafyöz gruplar tarafından kuşatılmış işçi sınıfının büyük direnişler sergilemesi çok zor ama imkânsız değil. Aksu’ya göre ekonomik krizin AKP’yi götürmesini beklemek bir yanılgıdan ibaret. Hainlik sırası Pazartesi, 17 Eylül, 2018 Üçüncü havalimanı direnişine “havalimanındaihaneteylemi” tagıyla yanıt veren patron-iktidar yanlıları farkına varmadan yeni bir karşı cephenin kurulmasına vesile oluyor. Sınıfsal netliği sağlayacak olan, yüzünü maskeleme ihtiyacı görmeyen bu hasımlık iyi vesile. İşçi işçiliğini ve kimliklerini bilmeden patronun patronluğunu ve kimliğini idrak edemez. Ona itiraz edemez. Dolayısıyla ekonomik krizin günden güne derinleştiği bir ortamda en fazla ezilecek, ekmeğine, suyuna göz dikilecek olanlar ya itiraz edecek veya kölelik koşullarına razı kalacak. Haliyle Kürtlerden, sosyalistlerden, “daimi iç düşmanlardan” sonra hainlik yaftasını taşıma sırası insani koşullarda çalışmak isteyen işçilere gelecek. Bu ülkede herkes bir gün hain yaftasını tadacaktır. Terörist dede!* Pazartesi, 10 Eylül, 2018 İçeride ve dışarıda sıkışmış olan iktidar, kendisini ayakta tutan milliyetçi-militarist kitlelere “küçük zaferler“ tattırmak, gücünü muhafaza ettiğini göstermek için bula bula Nurettin amcayı mı buldu? Panahi’nin avukatı Niyaz: Ramin değil İran yönetimi günahkâr Salı, 4 Eylül, 2018 İran İslam Cumhuriyeti’ni yıkmaya teşebbüs iddiasıyla geçtiğimiz yıl tutuklanan ve her an idam edilme riskiyle karşı karşıya bulunan 24 yaşındaki Kürt aktivist Ramin Hüseyin Panahi’nin avukatıyla konuştuk. Geçen her gün idam riskinin arttığını aktaran avukat Hüseyin Ehmedi Niyaz, “Şunu açıklıkla vurgulamalıyım ki, Ramin günahsızdır ama İran yönetimi günahkârdır. Çünkü bu gence atfedilen suça ilişkin hiçbir delil sunabilmiş değiller. Bu dava hukuki değil, siyasidir” diyor. Panahi’nin bir kardeşinin de yıllar önce aynı suçtan idam cezasına çarptırıldığını, ancak altı yıl tutuklu kaldıktan sonra suçsuz bulunarak serbest bırakıldığını aktaran Niyaz’a göre müvekkiline idam cezası verilmesinin sebebi, politik bir aileden geliyor olması. Osman Kavala’ya sahip çıkmanın anlamı Pazartesi, 20 Ağustos, 2018 Bunca yıllık iktidarında vasatı hasada çevirmek dışında “kültürel hegemonya” kuramadığını kendisi de itiraf etmiş olan AKP, en sıradan zengininin bile Kavala’nınkini fersah fersah aşan varlığına rağmen memleket kültürüne iğne ucu kadar katkı yapmadığını da biliyor. Dolayısıyla zenginliğini ülkesindeki kültürel zenginliğe vakfeden bir işinsanına hasetle yaklaşılması şaşırtıcı değil. Şaşırtıcı olan, destek verdiği bunca kültürel üretimin merkezinde bulunanların korkaklığı, suskunluğu, sessizliği. Soli Özel: Rahip Brunson gerilimin sebebi değil, simgesi Pazartesi, 13 Ağustos, 2018 Erdoğan’ın 10 Ağustos’ta New York Times gazetesinde yayınlanan yazısını yorumlayan uluslararası ilişkiler uzmanı Soli Özel, Türkiye-ABD arasındaki gerilimin kaynağında rahip Brunson’ın olmadığı görüşünde. Özel’e göre gerilimin kökeni çok daha derin ve tarihsel: Soğuk Savaş sonrasında iki ülkenin ortak çıkarları konusunda netlik sağlayamaması, Irak ve Suriye’de Kürtlerin bağımsız devlet kuracağı ve ABD’nin de bunu destekleyeceği yönündeki kaygı ve Türkiye’nin bölgede hegemonik güç olma hırsı. 'Genel Kurul'da kavga edip, kuliste tokalaşmayız' Cuma, 10 Ağustos, 2018 HDP milletvekilleri Oya Ersoy, Barış Atay ve Erkan Baş, HDP siyasetiyle ilişkilerinin milletvekilliğinden ibaret olmadığının altını çiziyor. Türkiye İşçi Partisi’nin kuruluş hazırlıklarını sürdüren Atay ve Baş, henüz öngöremedikleri bir aşamadan sonra TİP’e geçecekler. Bu kararlarını seçimler öncesinde HDP yetkilileriyle konuştuklarını aktaran Atay ve Baş, TİP’e geçseler bile HDP’yle ittifaklarının devam edeceğini söylüyor. Şiddet tekeli bayii Pazartesi, 6 Ağustos, 2018 Destici’nin devleti “hukuk dışına çıkmaya” davet etme gerekçesi şu: “Terörle mücadele bir devlet, millet ve ülke meselesidir.” Devlet (şiddet tekeli), millet (şiddet tekelini devreden), ülke (Weber’in tabiriyle “arazi”). Hasta Pazartesi, 30 Temmuz, 2018 Egemene yaslanıp solcuları “hasta” ve “yok” olmakla itham eden zatın kendisi değil, onun teşhisinin teşhisi bizim için kayda değer olabilir. Egemen olmayanı hastalıkla ve “dolayısıyla” yoklukla tarif etmek, güç ve iktidar tapınçlığının utanç vericiliğini gizlemenin bilinen bir dışavurumu. Ahmet Şık: Ben kimsenin kahramanı değilim Cuma, 27 Temmuz, 2018 Tutuklu olduğu sırada çıktığı bir duruşmada yaptığı savunma mahkeme başkanı tarafından “siyasi” bulunarak salondan çıkarılan Ahmet Şık, tahliye edildikten sonra siyasete girdi ama bu sefer de TBMM’deki ilk konuşmasında salondan çıkarıldı. Üstelik iki oturuma katılmama cezası da aldı. 23 Temmuz akşamı TBMM’de maruz kaldığı saldırı karşısında sosyal medyada büyük destek gören Şık soruyor: “Ben kimsenin kahramanı değilim. Her şey herkesin gözleri önümde olup biterken, bunlara dair sözümü söylüyorum. Esas soru şu: Sen niye sözünü söylemiyor, sen niye itirazını dile getirmiyor, 'kahraman' olmuyorsun?” Cilalı OHAL devri Pazartesi, 23 Temmuz, 2018 AKP-MHP’in, iktidarı 24 Haziran’da sandıkta değil, 25 Haziran’dan itibaren CHP-İYİ Parti’nin siyaseti sayesinde elde ettiği açıkken, belki de artık İYİ Parti kadar CHP yönetimini ve hatta yeni yönetim namzetlerini de iktidar karşıtı muhalefetin unsuru olarak görmekten vazgeçmeli. Böylece batmaya başlayan sahte muhalefet, hakiki bir muhalefete olan ihtiyacı daha da görünür hale getirebilir. Metin Günday: Bizdeki sistem Saddam usulü başkanlık Pazar, 15 Temmuz, 2018 Türkiye’nin önde gelen idare hukukçularından Prof. Dr. Metin Günday yeni rejimin “uyum” adına denge ve denetim mekanizmalarını ortadan kaldırdığını, cumhurbaşkanının hem partili hem de sınırsız yetkilerle donatılmasının Saddam usulü bir başkanlık sistemi olduğunu söylüyor. Günday’a göre hükümetin olmadığı, cumhurbaşkanının da partili olduğu bir sisteme “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” denemeyeceğine göre Erdoğan’ın “başkanım diyeceksiniz” hatırlatması doğru. Saat 12:15 mi? Pazartesi, 9 Temmuz, 2018 Gidişatı durdurmak, saati 11:45’te tutmak için büyük bedelleri göze alan muhalifleri, saati 12:15’e ayarlamaya, işin işten geçtiğini kabullenme rahatlığıyla “farklı düşünmeye” davet etmek siyasal sinizme çağrının ötesine geçmez. Halbuki Akçam yanılıyor, iktidar 24 Haziran’da mutlak bir zafer elde etmiş değil. Filiz Kerestecioğlu: Lamı-cimi yok, Çocuk Bakanlığı kurulmak zorunda! Pazar, 8 Temmuz, 2018 Çocuk Hakları Bakanlığı önerisiyle gündemde olan HDP Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu’na göre çocuk istismarına karşı önleyici tedbirlerin alınması kadar çocukların güçlendirilmesi de hayati önemde. Ancak iktidarın güçlü, itiraz eden, hakkını arayan değil, biat eden, boyun eğen nesiller yetiştirmek istediği için bu konuda kapsamlı bir politika geliştiremediğini savunan Kerestecioğlu haykırıyor: “Lamı-cimi yok, Çocuk Hakları Bakanlığı kurulmak zorunda!” Ekip işi Pazartesi, 2 Temmuz, 2018 24 Haziran’dan hemen sonra büyük bir tazyikle muhalefeti tehdit etmeye başlayan İçişleri Bakanı’nın kişisel hırslarla bu yola meylettiğini düşünmek muhalefetin hâlâ meseleyi idrak etmekten uzak olduğunu gösteriyor. Oysa İçişleri Bakanı iktidarın yeni yolunun haberciliğini yapıyor. Bu yolun da temel hedefi, orta vadede, ezilen toplumsal kesimleri birbirinden koparmak ve onların sığınağı olabilecek tüm muhalefet odaklarını tamamen tasfiye etmek. Yürü ya Muharrem Salı, 26 Haziran, 2018 İnce ve diğer muhalefet yöneticileri, topluma öncülük etme sınavındaki başarısızlıklarını AKP-MHP’ye oy verenlere veya destekçilerinin “azlığına” yükledikçe daha hızlı hata yapacak, daha fazla kaybedecekler. 24 Haziran akşamı yapılan hatalar ancak ve ancak “bana yürüyün deyin, beni destekleyin” demek yerine “beraber yürüyelim, birbirimizi destekleyelim” diyerek yüzünü topluma dönen; destek isteyici değil toplum örgütleyici bir siyasete yönelmekle telafi edilebilir. Ahmet Şık: HDP barajı geçerse Erdoğan seçilemeyecek Cuma, 22 Haziran, 2018 Üç gün sonraki seçimlerin herkesin şaşıracağı sürprizlere gebe olduğunu söyleyen HDP İstanbul milletvekili adayı Ahmet Şık’a göre 24 Haziran’ın sloganı şu: Ya oyun ya geleceğin! HDP’nin baraj altında kalmasının, seçimde hile yapıldığının teyidi olacağını söyleyen Şık iddia ediyor: “HDP’nin barajı geçmesi halinde AKP meclis çoğunluğunu kaybedecek, Erdoğan da ikinci tura kalsa bile seçilemeyecek!” Demirtaş’ın on dakikası Pazartesi, 18 Haziran, 2018 TRT yayınındaki tavrıyla, 24 Haziran’da “bir şekilde” iktidarı tekrar ele geçirebilse bile AKP ve kol kola girdiği “eski ekibin” nasıl bir dirençle karşılaştığını göstermiş olan Demirtaş, bir yanıyla da muhalefeti, mirasının gücünü hatırlayarak özgüvenli davranmaya çağırdı. Zalimin zulmü karşısında mağduriyet söylemine tenezzül etmediği gibi gülüşünden de taviz vermedi. Başak Demirtaş: Korkudan idam bile diyorlar Cuma, 15 Haziran, 2018 Başak Demirtaş’ın eşi cezaevinden, tabiri caizse hücresindeki ketıldan cumhurbaşkanlığı adaylığına hazırlanıyor. Kendisi de öğretmenlik, annelik ve Diyarbakır-Edirne yollarından bulduğu fırsatı eşi Selahattin Demirtaş’ın kampanyasına destek atarak değerlendiriyor. Aktif siyasete girmeyi hiçbir zaman düşünmediğini söyleyen Demirtaş, eşinin kampanyasına verdiği desteğin ise ailevi değil, politik bir sorumluluk olduğunu söylüyor… Muharrem İnce’nin Diyarbakır imtihanı Pazartesi, 11 Haziran, 2018 İnce’nin Kürtler kadar Türklere de Diyarbakır’dan barışı vaat etmesi, olası savaş politikalarına karşı Türkiye’yi yaşanılabilir kılacak yeni bir politik hat sunması tarihi önemde görünüyor. Erkan Baş: Türkiye büyük bir kurtuluşa doğru gidiyor Cuma, 8 Haziran, 2018 Türkiye Komünist Partisi eski başkanı, Türkiye İşçi Partisi Kurucular Kurulu Üyesi ve HDP İstanbul milletvekili adayı Erkan Baş, HDP’nin Kürt halkı adına Türkiye’ye el uzattığını ve bu eli havada bırakmamanın devrimci bir sorumluluk olduğunu söylüyor. “Müzik değişti, dansın da değişmesi lazım” diyen Baş’a göre Türkiye sosyalist hareketleri içinde örgütsel çıkarlarını işçi ve emekçi kesimlerin karşısına koyan çizgi yenildi ve sosyalistler açısından yeni bir doğuş süreci başladı. Erdoğan Diyarbakır’da konuşuyor, kronoloji akıyor Pazartesi, 4 Haziran, 2018 Erdoğan, Diyarbakır’da konuşuyor, “Kürt sorununu bitirmeyi başardık” diyor. 4 Kasım 2016’da Diyarbakır’daki evinden gözaltına alınan ve “seni başkan yaptırmayacağız” diyen Selahattin Demirtaş dahil binlerce HDP’li, milyonlarca Türkiyeli, zihinlerindeki bu kronolojiyle Erdoğan’ı televizyondan izliyor. Çiğdem Toker: Gazetecilik, 'ne yapayım, ekmek parası' dediğiniz yerde biter Cuma, 1 Haziran, 2018 Araştırmacılığıyla Türkiye’de artık eşine pek rastlanmayan gazetecilerinden biri olan Çiğdem Toker, kamu kaynaklarının yandaş firmalara nasıl aktarıldığını sorguladığı için korkunç bir yargı kıskacında. Aynı grubun iki şirketi tarafından toplam 3 milyon TL’lik tazminat talebiyle dava edilen Toker, bu davalar üzerinden kamu kaynaklarının nasıl kullanıldığını sorgulayan tüm gazetecilere gözdağı verilmek istendiğini söylüyor ve ekliyor: “Eğer basın hâlâ aktif bir şekilde ekonomiyi takip edebilseydi, bu davalar bu kadar kolay açılamazdı.” Erdoğan neden Akşener’e 'eyy' demiyor? Pazartesi, 28 Mayıs, 2018 Erdoğan neden bunu yapmıyor? Dahası, Devlet Bahçeli, kendi tabanını emen İYİ Parti’ye neden “eyy” demiyor? Neden bu partiyi, Akşener’in iddia ettiği gibi yok sayıyorlar? Korkut Boratav: İktidara kim gelirse gelsin IMF’ye gitmek zorunda Cuma, 25 Mayıs, 2018 Prof. Dr. Korkut Boratav’a göre AKP, dünya finans sisteminin temel doktrini haline gelen “2001 kurallarını” 2013 yılına kadar sürdürdü. Türkiye’yi ithalata ve dış sermaye girişine bağımlı hale getiren, sıkı faiz-serbest döviz politikasına dayalı bu doktrini yıllarca sürdüren AKP ve Erdoğan’ın başta inşaat olmak üzere iktidarının taşıyıcısı olan sektörlere ucuz kredi pompalamak için savaş açtığını, Erdoğan’ın faiz karşıtlığının buna dayandığını söyleyen Boratav’a göre karşımızda finansal kriz ve bir yıllık ağır bir bunalım dönemi var. 7/24 HDP Pazartesi, 21 Mayıs, 2018 Böylesi bir dönemde kendisi aday gösterilmediği için küsüp geri çekilecek, destekçilerini geri çekecek yahut çalışmalardan uzak duracak olanlar, baskı döneminde görünmezlik iksiri içenlerle aynı noktaya sürüklenmiş, böylesi tarihi bir dönemin aktörü olmaktan da “istifa” etmiş, milletvekilliğini sadece bir kariyer basamağı olarak gördüklerini tescil ettirmiş olacaklar. Oysa aslında zulmün bu kadar yaygın, 7 Haziran ruhunu 24’ünde yeniden diriltmenin hayati önemde olduğu bir dönemde bırakın “aday gösterilmeme” küskünlüğünü, bunun bahsini yapmak bile utanç verici olur. Abdüllatif Şener: Devlet Erdoğan’sız bir seçeneği hasretle bekliyor Cumartesi, 19 Mayıs, 2018 CHP’de siyasete girmeye hazırlanan AKP’nin kurucularından Abdüllatif Şener’e göre Erdoğan iktidarda kalmak için her şeyi yapabilir. Erdoğan’ın seçimi kaybedeceğini anladığı an muhalefet içindeki ayrışma üzerinden yeni pazarlıklara yöneleceğini söyleyen Şener, Devlet Bahçeli’nin af çıkışını da bu çerçevede değerlendiriyor. 'Yine gitmeyecekler' duygusu Pazartesi, 14 Mayıs, 2018 Muhalefetin önündeki esas sınav, AKP’nin gideceğine inanmaya hazır kitlelerin bu inancını güçlendirip güçlendiremeyeceği. İktidarı avuçlarının üzerinde yükselten milyonlara, iktidarı değiştirmek için avuçlarını çekmelerinin yeterli olduğunu hatırlatmak, ellerini çektiklerinde yere düşecek iktidarın ayaklarına zarar vermeyeceğine ikna etmek; muhalefetin bütün meselesi bu aslında. Demirtaş: Erdoğan onurlu çekilmenin altyapısını hazırlıyor Cuma, 11 Mayıs, 2018 Tayyip Erdoğan’ın sosyal medyada milyonlarca “T A M A M” mesajıyla yanıtlanan “Millet tamam derse çekiliriz” sözünü değerlendiren hapisteki cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’a göre Erdoğan geri çekilmenin sosyo-psikolojik altyapısını hazırlıyor. HDP’nin barajı geçmesi halinde AKP’ye “güle güle” denilebileceğini ifade eden Demirtaş, “HDP baraj altında kalırsa, AKP hiç de hak etmediği en az 70 milletvekilliğinin üstüne konacak” diyor ve ekliyor: “Bu sadece HDP’nin sorunu değildir. Biz baraj altında kalsak da mücadelemizden bir tek geri adım atmayız, teslim olmayız, zorbalığa da yenilmeyiz. Parlamento dışında demokratik siyasi mücadelemizi aynen sürdürürüz. Ama Parlamento çoğunluğunu bedavadan ele geçirmiş AKP'ye karşı ne yapacaklarını biraz da Millet İttifakı düşünsün.” CHP eleştirisini mahfuz tutmak Pazartesi, 7 Mayıs, 2018 Tam da Erdoğan-Bahçeli’nin arzuladığı bir biçimde CHP’ye yönelik eleştirilerin dozajını artırmanın, muhalefet cephesindeki motivasyonu kırmanın uzun vadede negatif etkilerini hesaplamamak, eleştiri performansı sergilemenin cazibesine kapılmak ancak vahşet politikalarından azade kalmış olanların sığınacağı bir kolaylık olabilir. CHP’ye oy vermeyi düşünen demokratların tercihlerini HDP’den yana yapması ne kadar tarihsel sorumluluksa, HDP’lilerin de bunun kapısını aralayacak bir söylem tutturması en az o düzeyde tarihsel bir sorumluluk gibi görünüyor. Gül'ün dikeni Pazartesi, 30 Nisan, 2018 Gül’ün aday olmamasının Erdoğan’dan ziyade muhalefete katkısı olduğunu söylemek mümkün. Yıllardır Erdoğan iktidarı altında ezilenlerin, onunla aynı ideolojiye sahip bir aktörün “şefkatli sözlerine” muhtaç olmadığını göstermesi hem hatırlatıcı/öğretici bir deneyim hem de safların netleşmesi açısından önemli bir fırsat oldu. Hakiki mücadelenin kapısı bir kez daha aralandı. Sezai Temelli: Maçı almak için hakemi de yenmeliyiz Cumartesi, 28 Nisan, 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turuna muhalefet partilerinin kendi adaylarıyla girmesinin, muhalefetin azami sınırlarını göstermesi açısından önemli olduğunu söyleyen HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, CHP, İYİ Parti ve Saadet’in kendileriyle herhangi bir temas kurmadığını söylüyor. Temelli’nin aktardığına göre ikinci turda sandığa gitmemek, boykot seçeneğine başvurmak güçlü adayın lehine olacağı için HDP kendi seçmenini böylesi bir tercihe zorlamayacak. CHP-İYİ ittifakının muhtemel etkileri Pazartesi, 23 Nisan, 2018 Ne AKP, ne CHP ne de İYİ Parti Kürtlerden ve sol, sosyalist kesimlerden oy istiyor. Bu, 24 Haziran sonrası kurulacak yeni iktidarın Kürtler açısından nasıl bir karakter taşıyacağının işaretlerini verdiği kadar sola ve HDP’ye de yeni bir sıçrama alanı yaratıyor aslında. Ayşe Öğretmen: Yaşadıklarımı resmetsem tuvale siyahı fırlatırım Cuma, 20 Nisan, 2018 8 Ocak 2016 akşamı telefonla katıldığı Beyaz Show programında ölümlere karşı duyarlılık isteyen resim öğretmeni Ayşe Çelik, olağanüstü bir gelişme olmazsa bugün (Cuma), altı aylık bebeği Deran’la birlikte hapse girecek. Ayşe Öğretmen propaganda yapmadığını, yaşananların tanığı olarak konuştuğunu söylüyor ve ekliyor: “Ben sadece insanların yüreğine seslenmek istedim. Sosyal medyada veya televizyonlarda gördüklerimden etkilenip de konuşmuş değildim. Bizzat olayların içinde yaşamış biri olarak konuştum o akşam.” Hayasız taraftarlık Pazartesi, 16 Nisan, 2018 TSK ve cihatçıların Efrîn’i ele geçirdiği gün yüzünü öte yana dönen, ama ABD’nin saldırısını “Haydutlar sahnede” manşetiyle karşılayan “hakiki” anti-emperyalistlerin tutarsızlığını tartışmak, ABD’nin saldırısına tepki gösteren “komünistlerin” Efrîn'in ele geçirildiği 18 Mart günü belediye zammını protesto etmekle meşgul olduğunu hatırlatmak durumundayız. Zira “talihi” ezilenlerden yana çevirmek için hayalı bir taraftarlığa, tutarlılığa ihtiyaç varken bundan geri durmak sadece muktedirin işine yarar. Erhan Keleşoğlu: Mevcut durum I. Dünya Savaşı öncesini andırıyor Cuma, 13 Nisan, 2018 Ortadoğu uzmanı, akademisyen Erhan Keleşoğlu’na göre tarafların “temkinli” yaklaşımına karşın küresel kapitalist güçlerin kaynak arayışı ve yeni paylaşım mücadelesi üçüncü bir dünya savaşına yol açabilir. Keleşoğlu, Rusya’nın Suriye’de eskaza bir ABD uçağını düşürmesinin 1914'te Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Veliahtı Arşidük Ferdinand'ın Saraybosna’da öldürülmesinin I. Dünya Savaşı’nı tetiklemesi gibi bir etki yaratabileceği görüşünde. Biz sizi çok sevdik Aydın Doğan! Pazartesi, 9 Nisan, 2018 Ne etkileyici uğurlama ama! Zaman zaman hükümetlerle ihtilaf yaşasa da devletle, Türkçülükle hiçbir zaman hilafa düşmeyen, hakkını arayan gazetecileri kapı önüne koyan, komik telifler vererek yazarları sömürmesiyle nam salan, siyaset haberlerini belirlenmiş santimlik hesaplamalara göre veren ve nihayet kendi tabiriyle “gemiyi limana sağlam ulaştıran” Aydın Doğan’ın arkasından dökülen gözyaşları neredeyse İkitelli’de sel olup akacaktı. Güneş Tezcür: ABD’nin Suriye politikasını Trump’ın tweetleri belirlemiyor Cuma, 6 Nisan, 2018 ABD’nin kısa vadede Suriye’den çıkmasının söz konusu olmadığını düşünen Central Florida Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Güneş Murat Tezcür’e göre IŞİD’in tamamen ortadan kalktığı düşünülür, Türkiye İran karşıtı politika açısından vazgeçilmez hale gelir ve uzun vadede Suriye’de ortaya çıkacak temsiliyet sorununu gidermek için Fırat’ın doğusunda Sünni Arapların etkin hale gelmesi ihtiyacı hasıl olursa Amerika’nın Kürtler aleyhine bir politika gütmesi söz konusu olabilir. Freudyen sürçmelerin peşine düşmek Pazartesi, 2 Nisan, 2018 İktidar cephesinden gelen “Freudyen dil sürçmeleri” mahiyetindeki birtakım uygulamaların peşine düşüp muhalefeti günü kurtarıcı bu tür skandallarla geçirmek yerine, arzulanan alternatif toplumsallığın inşasının peşine düşmemek, tarihsel fırsatın veya son şansın ıskalanmasına sebep olabilir. İrfan Değirmenci: Kovulduğumda sessiz kalan gazeteciler bugün tazminatlarını hesaplıyor Cumartesi, 31 Mart, 2018 16 Nisan referandumunda “Hayır” oyu kullanacağını açıkladığı için kendisini işten atan Doğan Medya’nın satılışını değerlendiren gazeteci İrfan Değirmenci, “insanlar yıllardır boşuna 'kurtuluş yok tek başına' diye bağırmıyor. Atıldığımda benden bir destek mesajı esirgeyen meslektaşlarım, bugün tazminatlarını hesaplama derdine düşmüş durumda” diyor. Kılıçdaroğlu muhalefetine muhalefetin muhalefeti Pazartesi, 26 Mart, 2018 Hükümet “çözüm” dediğinde çözüm, “savaş” dediğinde “savaş” diyen Doğan Medya dramatik çöküşten kurtulamadı. Bu çöküş Kılıçdaroğlu için önemli bir alamet. Aslında çok alametler belirdi ama, Doğan Medya’nın çöküşü, mevcut süreçten “uyumlu muhalefetle” çıkmaya çalışan Kılıçdaroğlu için en taze, en çıplak alamet. Cuma Çiçek: Türkiye’nin geleceği Kürt dalgasına bağlı Cumartesi, 24 Mart, 2018 Akademisyen Cuma Çiçek’e göre Türkiye’deki kutuplaşma ideolojik temelli görünse de, arkasında ciddi bir paylaşım mücadelesi yatıyor. Devletin üç temel krizle karşı karşıya olduğunu düşünen Çiçek, bu üç krizi şöyle özetliyor: Kemalistlerin egemenliklerini yitirişi, 15 Temmuz’la birlikte İslamcı cenahtaki yarılma ve Irak, Suriye ile Türkiye’de yükselen Kürt dalgası. Çiçek’e göre Türkiye’nin geleceğini, yükselen Kürt dalgasına vereceği yanıt belirleyecek. Âlemin enayisi Kürtler mi? Pazartesi, 19 Mart, 2018 Kürtler, “‘uygar dünyayı’ tehdit eden IŞİD’i bertaraf etmek niye bize düşsün” sorgulaması yapmaya da; “Batı, emperyalist emellerinin yan etkisi olan bu vebayı sıkıysa kendisi temizlesin” demeye de başlarlarsa kimse şaşırmasın. Kürtlerin hiçbir hakkı yoksa bile “uygar dünyanın” bir parçası olduklarını ama bu âlemin “enayisi” olmadıklarını göstermeye hakkı var. İlhan Cihaner: Seçim güvenliği olmazsa boykotu tartışmalıyız Cuma, 16 Mart, 2018 İlhan Cihaner’e göre 2019 seçim kampanyasının bir unsuru olan Efrîn savaşı, içerideki OHAL’i de besliyor. AKP’nin OHAL’i kaldırıp OHAL’den daha baskıcı koşullarla yola devam edebileceğini düşünen Cihaner’e göre seçim boykotu tartışmasını başlatmak ve adil-güvenli olmayan seçimleri reddetmek gerekiyor. Parti yönetiminin politikalarını eleştiren Cihaner, “CHP şu an sahip çıktığı devletin, kurduğu devlet olduğunu zannediyor” diyor. Çocuk öldü, 'arkadaşlar inceliyor' Pazartesi, 12 Mart, 2018 Daha kaç patlayıcının Yüksekova’nın veya sokağa çıkma yasağı uygulanmış bölgelerin sokaklarında, boş alanlarında, bahçelerde kurbanını beklediği, bunların kaç gün veya kaç yıl sonra yeni canlar alacağı tamamen “şansa” kalmış. Zira devletin aygıtları bu malzemeleri bir türlü “bulamıyor”, sorumlular sorumluluk üstlenmiyor. Hamit Bozarslan: Türkiye toplumu çöküyor Cuma, 9 Mart, 2018 Tarih ve siyaset bilimci Prof. Dr. Hamit Bozarslan’a göre hemen her gün tarihi olaylar yaşayan bir toplumun kolektif bir bellek kurması, dolayısıyla toplum olarak kalması mümkün değil. Türkiye toplumunun çökmeye başladığını söyleyen Bozarslan’a göre Türkiye’de devletin rasyonalitesi tamamen imha edildiği için ülkeyi çalkantılı bir gelecek bekliyor. Düşünün Ahmet Hakanlar, düşünün Pazartesi, 5 Mart, 2018 Programınızda saz çalıp türkü söyleyen Selahattin Demirtaş’ın nasıl ve neden hapse atıldığı, hakkında 142 yıl ceza istendiği halde neden sözünden sakınmadığı üzerine düşünün. Tahir Elçi’nin sizin programınızda söyledikleri üzerine başlatılan linç kampanyasını müteakip katledilişini, konuğunuzun ifade hürriyetini bile savunmaktan aciz oluşunuzu düşünün. Ahmet Yıldırım: HDP barışçıl politikalarının kefaretini ödüyor Cuma, 2 Mart, 2018 Cumhurbaşkanına hakaret davası yüzünden milletvekilliği düşürülen HDP Muş “eski” milletvekili Doç. Dr. Ahmet Yıldırım, Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a yönelik benzer sözlerden yargılanıp beraat aldığını hatırlatıyor. HDP ayrılıkçı bir siyaset yapsaydı bunun iktidarın hoşuna gideceğini söyleyen Yıldırım’a göre, partisi barışçıl politikalarının bedelini ödüyor. Melda Onur: Aladağ yangını politik bir davadır Pazartesi, 26 Şubat, 2018 Bugün 5'inci duruşması yapılacak olan, 11’i çocuk 12 kişinin hayatını kaybettiği Aladağ yurt yangınıyla ilgili davayı başından itibaren titizlikle takip eden Sosyal Haklar Derneği’nin Başkanı Melda Onur’a göre mağdurların hak arayışında bulunduğu tüm davalar gibi Aladağ davası da politiktir. Onur’a göre Aladağ örneğinde olduğu gibi çeşitli cemaatlerin ihlal ve ihmallerinin gözardı edilmesi, gizlenmeye çalışılması da davanın diğer politik yönü. 'LGBTİ'ler yasak konunca varlığından vazgeçmez!' Cuma, 23 Şubat, 2018 Kaos GL 2017 Medya İzleme Raporu yazarı Yıldız Tar, 2015 yılından bu yana LGBTİ’lere yönelik nefret ve ayrımcı söylemde ciddi bir artış olduğunu ve medyanın da bu söylemin taşıyıcılığını yaptığını söylüyor. Tar’a göre LGBTİ örgütlenme ve etkinliklerine konan yasaklar saldırı riskini artırsa da toplumdaki dönüşüm umut verici. Yerli ve milli sol Pazartesi, 19 Şubat, 2018 Savaş karşıtı olmanın bedelleri ağırken Murat Belge’ye “oh” veya “yuh” çekmenin bir bedeli yok. Belge’ye edilen lafların çeyreğini savaş yanlılarına edenler kendilerini cezaevinde bulurken kafasını başka bir yöne çevirenler için konforlu bir ortam var: Hem solcu, hem “yerli ve milli”, “ülkeyi terk etmeyecek kadar bu topraklara sevdalı” görünebiliyor hem de iktidarın hışmına uğramıyorsunuz! Ne âlâ sol! Fikret İlkiz: Deniz Yücel kararı sevindirici ama endişe uyandırıcı Cumartesi, 17 Şubat, 2018 Avukat Fikret İlkiz’e göre gazeteci Deniz Yücel’in tahliye edilmesi sevindirici olduğu kadar hukuk sistemine ilişkin de endişe uyandırıcı bir noktaya işaret ediyor. İlkiz’e göre Almanya’nın “endişeleri” olmasa, Yücel’in tutukluluğu uzardı. “Hukuk yalnız bırakılmadığı, kendi ayakları üzerinde durmadığı, bağımsızlığını ve tarafsızlığını korumadığı takdirde bu tür gelişmeler olağandır” diyen İlkiz, yaşanan gelişmenin hukuk sistemindeki bozukluğu ortaya koyduğunu söylüyor ve ekliyor: “Artık kimse ‘Türkiye’de yargı bağımsızdır’ cümlesine inanmıyor.” Selin yıkamadığı ağaç Pazartesi, 12 Şubat, 2018 HDP'nin 5 Haziran 2015’deki Diyarbakır mitingine yönelik bombalı saldırı sırasında iki bacağını kaybeden yönetmen ve senarist Lisa Çalan’ın robotik bacaklarıyla yürüyerek ve 10 Ekim 2015’te kongre salonunun hemen önünde gerçekleşen katliamda yakınlarını yitirenlerin karanfillerle kongreye gelmesi, en fazla katılımın yakılıp yıkılmış Cizre ve Şırnak'tan gerçekleşmesi, otuz bini aşkın insanın kongre salonunu hıncahınç doldurması Demirtaş'ı doğruluyordu: “Seldeki ağaç yıkılmadı.” Kutuplaşma tüm siyasetçilerin işini kolaylaştırır Cuma, 9 Şubat, 2018 Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci ve Doç. Dr. Emre Erdoğan’ın yaptığı “Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları” araştırmasına göre, Türkiye'de herkes kendi mağduriyet öyküsü üzerinden bir kimlik oluştururken 'kendi öteki'sini de yaratıyor. Türkiye'deki kutuplaşmanın önüne siyasetçilerin geçmesini beklememek gerektiğini söyleyen Erdoğan ve Uyan Semerci, ötekileştirmenin üstesinden gelmenin en önemli yolunun farklılıkların birbiriyle temasından geçtiğini düşünüyor. Savaşın esirleri Pazartesi, 5 Şubat, 2018 Bir senarist, baba karakterine bebeği biberonla tehdit ettirirken nasıl oluyor da yönetmen, yapımcı, setteki kameraman yahut oyuncular “yahu bir dakika, biz ne yapıyoruz böyle!” diye itiraz etmiyor? Ya ekmeğini yitirmekten korktukları, ya bebeğe böylesi bir “şantajı” olağan karşıladıkları, yahut bu türden sahnelerin diziyi daha fazla izlettireceğini düşünüp “erken finalden”, dolayısıyla işsizlikten kurtulacaklarını zannettikleri, belki de artık yeni düzenin böyle olduğunu kabullendikleri için. Mehmet Bayrak: Afrin'e Kürtdağlıların Mutalebatı'ndan bakalım Cuma, 2 Şubat, 2018 Kürt tarihi ile ilgili yaptığı sayısız çalışmayla tanınan Türkolog ve Kürdolog Mehmet Bayrak, Efrîn Harekatı'nın mazisinin 1922'de Kürtdağlıları Mutalebatı'nın Ankara tarafından kabul edilmeyişine kadar gittiğini düşünüyor. Bayrak'a göre ÖSO ve Türkiye'deki Suriyeli mültecilerin Efrin'e yerleştirilmesi, oradaki Kürt-Arap barışının arasına da saplanmış bir hançer olur. Afrin zsmnkymlf Pazartesi, 29 Ocak, 2018 Eleştirel düşüncenin “vatan hainliğiyle”, “terör propagandasıyla” yaftalandığı ve kovuşturulduğu bu dönemde, savaş karşıtlarının düşüncelerini neredeyse ancak şöyle “ifade” edebildiklerini geleceğe not düşmek gerekiyor. Savaş karşıtlığı yasağı Pazartesi, 22 Ocak, 2018 İktidarın hassasiyetine bakılırsa, Efrîn “savaşının” nasıl yürütüleceğinden ziyade nasıl gösterileceği, Efrîn’de ele geçirilecek mevziler kadar ülke içinde kazanılacak mevziler de hayati. Savaşın silahlı boyutu Efrîn’de, psikolojik boyutu ise ülke içinde yürütülürken, milliyetçi-İslamcı koalisyonun şimdiden toplumda milliyetçi-militarist damarı besleyerek geniş kesimleri “esas duruşa” geçirdiğini söylemek mümkün. Bülent Şık: Gıda güvenliğine yönelik en büyük tehdit savaştır Cumartesi, 20 Ocak, 2018 “Soframıza gelen ette, savaş mağduru milyonlarca insanın kan ve gözyaşı var” diyen gıda mühendisi Dr. Bülent Şık’a göre Türkiye’de Kürt sorunu demokratik yollardan çözülmediği sürece gıda güvenliği de sağlanamaz. Leyla Zana’nın yemini Pazartesi, 15 Ocak, 2018 “Türk” sözcüğünü “Türkiye” diyerek okuyan, ufacık bir müdahaleyle 24 yıl önceyi hatırlatan Zana’nın “yeminini” Baykal geçersiz saydı. MHP ve AKP kürsülerinden homurdanmalar yükselse de 1991’deki linç havasından eser yoktu. Çünkü artık ne Zana 24 yıl önceki gibi güvercin tedirginliğindeydi ne de karşısındakiler şahin gücündeydi. Devletin dönemeyeceği bir yemini varsa, Zana’nın da dönemeyeceği bir yemini vardı. Barış Ünlü: Kürtler ırkçı olamaz çünkü ırkçılık bir sistemdir Cuma, 12 Ocak, 2018 Irkçılığın tarihsel, toplumsal ve kurumsal bir sistem olduğunu söyleyen araştırmacı Barış Ünlü’ye göre Türkiye’de bir Kürt’ün veya Ermeni’nin ırkçı olması mümkün değil, çünkü ırkçılık bir sistemdir. Türkiye’deki toplumsal, siyasal, iktisadi sistemin Abdülhamit döneminde tesis edilen Müslümanlık Sözleşmesi ve Mustafa Kemal tarafından oluşturulan Türklük Sözleşmesi üzerinden varlığını sürdürdüğünü söyleyen Ünlü’yle büyük tartışma yaratacağı anlaşılan “Türklük Sözleşmesi” kitabını konuştuk. Demirtaş nereye gidiyor? Pazartesi, 8 Ocak, 2018 Telafisi zor olan esas hata, verilmiş ve kabul edilmiş bir kararın altını doldurmaktan, bundan sonraki mücadele hattını güçlendirmekten geri durmak, “küsmek” veya bu karar yüzünden umutsuzluğa kapılmaktır. Fakat seçmenin küskünlüğe, umutsuzluğa kapılmasını engelleyip yeniden kazanılmasını sağlamak için de HDP ve Demirtaş’ın bu kararı ikna edici bir biçimde izah etmesi hayati önem taşıyor. Derya Bengi: Tarihin çöplüğünde ne cevherler var! Cuma, 5 Ocak, 2018 Gazeteci Derya Bengi’nin 1950’li yıllar Türkiyesi’nin “sazlı-cazlı” sözlüğünün devamı geldi! Bu sefer 1960’lı yıllar Türkiye’sinin kültürel hayatını mercek altına alan Bengi, klasik bir tarih yazımının çok ötesine geçerek bizi 60’lı yılların ara sokaklarında enfes bir yolculuğa çıkarıyor. Tarihçilerin çoğunlukla gözardı ettiği 1960’lardaki gündelik hayat kültürünü okuyucunun önüne seren Bengi, bugünden o günlere baktırırken, o günlerden de bugüne baktırmayı başarıyor. 2018’de sen olsan bari! Pazartesi, 1 Ocak, 2018 Toplumun yüzde 50’sinin kesin, geri kalanının da önemli bir bölümünün muhalefet potansiyeli taşıdığı bu karanlık dönemde muhalefet, korkakların yönetimine teslim edilmesin bari! Esaret mevcutken, cesaret kaybolmasın bari. Ezcümle, 2018’e popüler şarkının sözlerinden uyarlamayla girelim bari: “Olan olmuş zaten -yanımızda- sen olsan bari!” Yandaşın yasak elması Pazartesi, 25 Aralık, 2017 Yandaş gazetecinin haline bakınca, yargı, hapis, sürgün ve sansür kıskacına rağmen eleştirel gazetecilerin çok daha ‘iyi durumda’ olmadığını kim söyleyebilir? Garo Paylan: Yeni Türk gladyosu suikastlar için devrede! Cuma, 22 Aralık, 2017 HDP milletvekili Garo Paylan, Avrupa’ya göç etmiş Türkiyeli muhaliflere yönelik suikast planlarının arkasında yeni Türkiye Gladio’sunun olduğunu ileri sürüyor. Paylan’a göre Hrant Dink cinayetindekine benzer bir organizasyon hem güvenlikçi politikaları tahkim etmek hem de yeni bir kaos ve darbe planı yapmak için harekete geçti. Ona göre bu gidişat durdurulmazsa, halı hepimizin altından kayar. Necmettin Salaz: Kürdistan’daki gösterilerin arkasında halkın açlığı var Çarşamba, 20 Aralık, 2017 Kürdistan hükümetine yönelik kitlesel gösterilerin gerçekleştirildiği Süleymaniye’de bulunan gazeteci Necmettin Salaz, protestoların tüm bölgeye yayıldığını söylüyor. Salaz’a göre Peşmerge’nin sert müdahalesi, protestoların seyrini değiştirebilir. Protestoların gerisinde bölge devletlerinden ziyade halkın canına tak eden yoksulluk ve Kerkük gibi bölgelerin Bağdat’a teslim edilmesine duyulan öfkenin yattığını söyleyen Salaz önemli bir tehlikeye işaret ediyor: Göstericilerin silaha sarılması… Kürt diye bir şey yok, Kürdistan diye bir yer yok! Pazartesi, 18 Aralık, 2017 Ahmet Kaya kalp krizinden ölmedi. Kalbinde taşıdığı yer yüzünden öldürüldü. Ama o yer hâlâ var... Ahmet Kaya öldürüldü ama kalbi atıyor. Osman Baydemir cezalandırıldı, ama kalbi atıyor. Yeryüzünde onurunu koruduğu için ölenlerin kalbi atıyor. Onur Hamzaoğlu: Önceliğimiz hükümet değil iktidar değişikliği Cuma, 15 Aralık, 2017 2019 öncesinde ortak bir mücadele birliği tesis edilmesi için yeni yapılara değil, bu yapıların oluşturduğu birleşik bir mücadeleye ihtiyaç olduğunu ifade eden HDK Eş Sözcüsü Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, kapitalizmin içinde bulunduğu krizin ezilenler için iktidar değişikliğine olanak sağladığı görüşünde. Ancak Hamzaoğlu’na göre bu hedefe odaklanılabilmesi için öncelikle alt kimliklerin sorunlarına çözüm getirmek gerekiyor. Başkasının açlığına alışmak Pazartesi, 11 Aralık, 2017 Direnen insan asla acınacak hale düşmez. Esas acınacak halde olan seyirci kalanlardır. Gülmen ve Özakça’ların direnişine seyirci kalan hepimiz acınacak haldeyiz. Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı’nı karakola çeviren iktidarın hali ise ayrı bahis. Nuriye Gülmen: 10 yıl sonra nerede olacağımı çok merak ediyorum Pazar, 10 Aralık, 2017 Sağlık sorunlarından ziyade direnişlerinin konuşulmasını istediğini söyleyen Nuriye Gülmen’e göre açlık grevinin kendisi politikken, bunu sağlık sorunlarına indirgemek motivasyonlarını negatif etkiliyor. Gülmen, “Yaşamı bu kadar iliklerimde hissettiğim bir dönem olmadı” diyor ve ekliyor: “Benliğime, kendime olan saygıma çok değer verdiğim için AKP’ye bana bunu yapamayacağını söylüyorum. Çünkü benim yaşamım çok değerli, çünkü ben çok değerliyim, kendime çok saygı duyuyorum. Bu saygıyı yitirmek istemiyorum.” Selma Gürkan: CHP, HDP ve sosyalistler ortaklaşmalı Cuma, 8 Aralık, 2017 EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, işçi sınıfının AKP’yi sorgulamaya başladığını fakat alternatifsiz olduğu için iktidarla bağını koparmadığını söylüyor. AKP iktidarının sonunun, işçi sınıfının ekonomik-sosyal talepleriyle demokrasi güçlerinin siyasal hedeflerinin ortaklaşmasıyla gelebileceğini söyleyen Gürkan’a göre, ABD’nin hesaplaşması AKP’yi yıpratmaz. Bak işte yaklaşıyor fırtına Pazartesi, 4 Aralık, 2017 Seçim sathı mailine girilmiş durumda ve AKP açısından fırtına yaklaşıyor. Bu fırtınayı sol, sosyalist, demokrat güçler lehine kullanıp kullanamamak, tüm ezilenlerin kaderini belirleyecek... Demirtaş eş başkanlığı bırakmak istese bile HDP’nin onu bırakmaması önümüzdeki dönem hazırlığının kaçınılmazı gibi görünüyor. Özgür Orhangazi: Zarrab’ın itiraflarının bedelini halk ödeyecek Cuma, 1 Aralık, 2017 Zarrab’ın itiraflarının ucu nereye dayanacak, kısa süre içinde göreceğiz. Peki bu adam nasıl bir çark yaratmış? İktidar neden ABD’deki yargılamayı yüreği ağzında izliyor? İktidardakilerin yakınlarının Offshore diyarlarında ne işi var? Türkiye ekonomisi nereye gidiyor? Aynı gemide miyiz? Öyleyse neden kaderimiz aynı değil? Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Özgür Orhangazi’ye kulak kesilelim… Tahir Elçi’yle karşılaştığımız yokuş Pazartesi, 27 Kasım, 2017 Yokuş aşağı inen Tahir Elçi gözlerini kısmış, yola değil arkadaşının yüzüne bakıyor, merakla dinliyordu onu... O gün onu durdurup sırtımdaki çocukla tanıştırmamış, “nasıl olsa daha uygun bir zamanda karşılaşırız” diye düşünüp yanından geçmiş olduğum için her zaman hayıflanacağım. Volkan Günel: AKP Zarrab davasını kasten büyütüyor olabilir! Cuma, 24 Kasım, 2017 Uluslararası hukuk üzerine yaptığı çalışmalarla bilinen Doç. Dr. Reşat Volkan Günel’le Amerikan hukuku, uluslararası hukuk kaideleri ve Zarrab davasını ve AKP’nin bu davadaki pozisyonunun temellerini konuştuk. Günel, "Zarrab ABD’ye hiç gitmese, hakkında bir soruşturma belki yine yapılabilir ama teslim olmadığı sürece olası bir cezanın infazı mümkün olmazdı," diye konuştu. Afgan çocuğun ölümü Pazartesi, 20 Kasım, 2017 1989 tarihinde Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin BM Genel Kurulu’nda oybirliğiyle kabul edilmesi üzerine 20 Kasım ‘Çocuk Hakları Günü” olarak ilan edildi. Türkiye bu sözleşmeye 1995 yılından beri taraf. Bu taraflılığın sadece kâğıt üzerinde olduğunu, bu ülkede çocuklara yönelik uygulamalardan dolayı hepimiz çok iyi biliyoruz. Ama bilmediğimiz sayısız, kimsesiz çocuk hikâyesi de var. Bunlardan biri de Lütfillah Tacik’inki. Gülsüm Kav: Kadınlar için 6284 bir şifre Cuma, 17 Kasım, 2017 Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Temsilcisi Gülsüm Kav’a göre erkekler giderek daha fazla “canavarca hisle” kadın öldürüyor. Buna karşın şiddet gören kadınların yalnızca yüzde 11’inin hak arama yöntemlerine başvurabildiğini söyleyen Kav, kadınların yeni bir şiddet dalgasıyla karşı karşıya olduğunu belirtiyor. Üstelik iktidar, kadınların mevcut kazanımlarına da göz dikmiş durumda. Faili meçhul kadın cinayetlerinin arttığını söyleyen Kav, çözümü kadınların muhtemel şiddet dalgasına karşı güçlerini gösterebilecekleri yeni ve ortak örgütlenme biçimleri şeklinde ifade ediyor. Yemezler (mi acaba?) Pazartesi, 13 Kasım, 2017 İşte AKP açısından esas kritik olan nokta bu. Başta da söylediğimiz gibi AKP’nin “Kemalist açılımı”, Batı nazarında tüketilen ılımlı İslam projesinin ikamesi gibi görünüyor. Böylece AKP, ABD ve Avrupa’ya, tam da Çavdar’ın 5 yıl önce öngördüğü şeyi söylüyor aslında: “Kemalist mirasa sahip çıktım. Laikliğin ve İslâm’ın birbirlerini acıtan sivri uçlarını törpüleyip onları uyumlulaştırdım. Hadi şimdi hep beraber aydınlık yarınlara.” Yalçın Karatepe: 2001 krizini yaşamayacağız ama haşlanacağız Cuma, 10 Kasım, 2017 İktisatçı Prof. Dr. Yalçın Karatepe’ye göre Türkiye 2001’dekine benzer bir krizi asla yaşamayacak. Çünkü 2001 krizine gelirken öncesinde belirlenmiş ve ilan edilen bir döviz kuru politikası olduğu halde biriken enerji bir anda patladı. Şimdi ise döviz kurundaki belirsizlik yüzünden zaten her gün krizler yaşanıyor ve belli aralıklarla “enerji boşalıyor”, yavaş yavaş kaynayan suda haşlanan kurbağa misali toplumdaki sıçrama refleksi ortaya çıkmıyor. Karatepe’ye göre insanların bu gidişata karşı ses çıkarmamasının temel nedenlerinden biri de uygulanan vergi politikası, emek gücünün bertaraf edilmesi ve muhalefetin “kolay muhalefet” yolunu bulmuş olması. Hatamla sev beni Pazartesi, 6 Kasım, 2017 AKP kendi günahlarını, “yeni bir sayfa açmak için” itiraf etmeye, topluma “hatamla sev beni” demeye başlamışken etkili bir muhalefet-muhasebe yapılmaması, sadece o günahların yapanın yanına kâr kalmasıyla sonuçlanmaz, aynı zamanda daha ağır yeni bedellere de kapıyı aralar. Mehmet Ö. Alkan: AKP’nin oyu artarsa hilafet kurumu gündeme gelebilir Cuma, 3 Kasım, 2017 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda Tayyip Erdoğan “2023 kutlamalarına başlıyoruz” diyerek Cumhuriyet’in ilanının 100. yıldönümünün startını verdi. Oysa 2023’ten önce Türkiye’nin önünde başka bir 100. yıl daha var: Mustafa Kemal’in Samsun’a çıktığı 19 Mayıs 1919’un yüzüncü yılında cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacak. Siyaset bilimci ve tarihçi Mehmet Ö. Alkan’a göre AKP de 19 Mayıs’ın yüzüncü yıldönümünde esen rüzgârdan pay almak için “Kemalist bir açılım” yapabilir. Alkan’a göre AKP oylarını daha fazla artırırsa, hilafet kurumu da gündeme gelebilir. Barzani giderken ne götürüyor? Pazartesi, 30 Ekim, 2017 Barzani, kendi halkında bağımsızlık arzusu görmese, bu tarihi sınavı popülizminin, gücüne güç katma taktiğinin bir parçası haline getiremezdi. Keza Kürtlerin de Bağdat’tan sıdkı sıyrılmasa, bağımsızlık referandumunda en azından sandığa gitmezlerdi. Sonuç itibariyle, Barzani Kürtlerin rüyasını suistimal etti ama bu, Kürtlerin rüyasını haksız kılmaz. Ertuğrul Kürkçü: Sovyetler Birliği yıkılmasa Marx yanılmış olurdu Cuma, 27 Ekim, 2017 Dünya ve Türkiye’deki sosyalizm mücadelesinin meraklıları için başucu kaynaklardan biri olan Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi’nin genel yayın yönetmenliğini de yapmış olan Ertuğrul Kürkçü’ye göre reel sosyalizmin çöküşü ve Çin’in kapitalizme savruluşu, tüm dünyaya yayılacak yeni devrim imkânlarını da beraberinde getirmiş olabilir. Ekim Devrimi’nin 100. yıldönümü vesilesiyle konuştuğumuz Kürkçü’ye göre Sovyetlerin dış politikası, devrimlerin yayılmasını engelledi! Suç uydurma suçunun suç olmaktan çıkması Pazartesi, 23 Ekim, 2017 Kanunsuz ceza olmadığı gibi kanunsuz devlet de olmaz. Önüne gelenin “çimlere basmak yasaktır”, “köpekle girmek yasaktır”, “çöp dökmek yasaktır” gibi tabelalar koyması gibi dayanaksız, kanunsuz yasaklarla toplumsal nizam sağlanamaz. Veli Saçılık: Nuriye’nin görüntüsü infial yaratabilir Cumartesi, 21 Ekim, 2017 İyi haber Veli Saçılık’la yaptığımız bu söyleşinin çözgüsünü bitirip giriş yazısını yazdığım sırada geldi: 23 Mayıs’tan beri tutuklu olan öğretmen Semih Özakça için açlık grevinin 226’ncı gününde elektronik kelepçe takılma şartıyla tahliye kararı verildi. Ne var ki Özakça’yla beraber tutuklanmış ve sağlık durumu yoğun bakıma alınmasını gerektirecek kadar ağırlaşmış olan öğretim görevlisi Nuriye Gülmen için aynı karar verilmedi. Gülmen’in tutukluluk hali devam ediyor. Saçılık’a göre açlık grevinden kaynaklı görüntüsünün infial yaratmasından çekinildiği için Gülmen tahliye edilmedi. Necmettin Salaz: Kerkük’ü bırakma kararı Süleymaniye’de alındı Cuma, 20 Ekim, 2017 Süleymaniye’de yaşayan gazeteci-yazar Necmettin Salaz’a göre Haşdi Şabi örgütünün Kerkük’e girmesinden bir gün önce, 15 Ekim’de Süleymaniye’de gerçekleştirilen ve Kürdistan Başkanı Mesud Barzani ile Irak Cumhurbaşkanı Fuad Mahsum’un da katıldığı toplantıda şehrin teslimatı kararlaştırıldı ama bu karar halka ilan edilmedi. Cinsiyet bazlı iç savaş Pazartesi, 16 Ekim, 2017 Fakat etnik bazlı yıkıcı bir iç savaşa “geçilmemesi” başka türden bir iç savaş yaşanmadığı anlamına gelmez. Türkiye’de Kürt hareketine karşı yürütülen savaşın dışında bir savaş yaşanıyor. Üstelik bu savaşın iki tarafı yok. Bu, tek taraflı bir istila, kırım ve kıyım savaşı. Failler koca, sevgili, ağabey vs, maskesi takan büyük bir suç şebekesinin, ataerkilliğin üyesi. Türkan Elçi: Altta irin birikmişti, Tahir iğne batırdı Cuma, 13 Ekim, 2017 Geçtiğimiz gün Taksim’deki metro istasyonundan geçerken karşı taraftan telaşla yürüyen güleç bir kadın içtenlikli bir selam verdi ve “derse yetişmem lazım” diyerek uzaklaştı. Kendisiyle iki gün önce, Kadıköy’de oturup uzun uzadıya sohbet ettiğimiz bu güçlü kadın, Türkiye’nin gözleri önünde acımasız bir lince maruz bırakıldıktan kısa süre sonra katledilen yılmaz bir hukukçunun eşi, hukuk fakültesi üçüncü sınıf öğrencisi Türkan Elçi’ydi. İşkence reklamı Pazartesi, 9 Ekim, 2017 Şimdinin işkencecileri yaptıklarının gizlenmesini değil, bilinmesini istiyor, bunun için gayret sarfediyor. Çünkü işkence yaparak lehlerinde bir kamuoyu oluşturmaya, insanları dehşete sürükleyerek yanlarına çekmeye, güçlerine güç katmaya çalışıyorlar. Bir ülkede işkence “reklâm malzemesi” haline gelmişse, toplum işkenceye boyun eğmiş demektir. Necmettin Salaz: Talabani’siz Kürdistan’ı zor günler bekliyor Cuma, 6 Ekim, 2017 Celâl Talabani’nin bugün defnedileceği Süleymaniye’de yaşayan gazeteci Necmettin Salaz, Kürdistan’ın bağımsızlık ilanı karşısında İran, Irak ve Türkiye, ilan edilmemiş bir Bağdat Paktı’nı yeniden canlandırdı. Salaz’a göre gidişat, güçlü savaş ihtimalini barındırıyor. Umut Kozay’ı kim öldürdü? Pazartesi, 2 Ekim, 2017 Yüksekova’daki sıradan sonbahar gününü bir aile için kıyamet günü yapan olay, videonun son üç saniyesine denk geliyor. 44. saniyede küçücük çocukların bir anda toz bulutunun içinde kaybolduğunu görüyoruz. O üç saniye içinde Umut gidiyor, kayıt bitiyor. Sonrası yok. Alper Taş: Kürdün devlet özlemini anlamamak abestir Cuma, 29 Eylül, 2017 Sovyet devriminin yüzüncü yıldönümüne günler kala, devrimin önderi Lenin, Kürdistan referandumuyla birlikte ulusların kaderlerini tayin hakkına dair tezi üzerinden gündemimize tekrar girdi. ÖDP Başkanlar Konseyi üyesi Alper Taş’a göre 25 Eylül’de Kürdistan’da gerçekleştirilen bağımsızlık referandumuna karşı çıkmak, Lenin’in teziyle çelişildiği anlamına gelmez. Taş’a göre sosyalistler Kürtlerin bağımsızlık isteklerine saygı duymalı ama Irak’ta bir arada yaşamı savunmalı. Türklük Sözleşmesi Pazartesi, 25 Eylül, 2017 Kürdistan’ın kurulması neden Ortadoğu’da yeni bir savaşa sebebiyet veriyormuş? Böylesi bir savaş tehdidi karşısında ezilen Kürtlerin mi ezmek isteyen Arapların mı hassasiyetlerini gözeteceksiniz? Bağımsızlaşmak isteyen Kürtlerin mi, “ya benimsin ya kara toprağın” diyen Bağdat’ın mı yanında duracaksınız? Mesut Yeğen: Referandumdan vazgeçmek Barzani’nin sonu olur Cuma, 22 Eylül, 2017 Prof. Dr. Mesut Yeğen’e göre Türkiye bağımsız Kürdistan’la ilişkilerini iyi tutarsa, Türkiyeli Kürtleri İstanbul’a daha fazla bağlayabilir. Türkiye’nin kendi Kürt sorununu çözmeye mecali olmadığı için Kürdistan’ın bağımsızlığını bir güvenlik sorunu olarak algıladığını düşünen Yeğen’e göre ABD ve Rusya referanduma karşı çıksa da bağımsız bir Kürdistan’ı bölge devletlerine “yedirmez.” Muhayyel Türkiye burada medfundur Pazartesi, 18 Eylül, 2017 Kürtlerin artık söyleyecek sözü kalmadı. Kürtleri az-biraz tanıyanlar bilir ki, Hatun Tuğluk’u defnedildiği topraktan çıkarıp Dersim toprağına götürmeleri, sırtı pışpışlanmış bir avuç ağzı salyalıya boyun eğdiklerinden değil, bunca vahşete seyirci kalanlara da devlete de keskin bir mesaj vermek istemelerindendi. Korkut Boratav: Hakiki cumhuriyetçiysen, Kürt hareketiyle çözüm ararsın Cuma, 15 Eylül, 2017 AKP’nin de-facto bir İslamcı rejim inşa etmeyi ve cumhurbaşkanlığına süresiz dokunulmazlık kazandırmayı öncelik edindiğini söyleyen Prof. Korkut Boratav’a göre AKP ile Fethullahçılar çatışmasalar, önlerini kimse alamazdı. Öte yandan Boratav’a göre mevcut gidişata karşı durabilecek toplumsal ve siyasal güçler ortak bir cephe oluşturamaz ama ortak bir muhalefet inşa edebilir. Boratav, laik-demokrat Kürt hareketiyle “aydınlanmacı Kemalistler” ve bunun ortasında kalan muhaliflerin tek seçeneğinin de ortak muhalefette olduğu görüşünde. Demirtaş’ın Seher’i Pazartesi, 11 Eylül, 2017 Seher’deki 12 öyküde Demirtaş, yeni kuşak edebiyatçıların çoğuna taş çıkartacak bir anlatı gücünü yakaladığı gibi, edebiyat dünyasına da güçlü bir giriş yapıyor. Özellikle siyasi baskıların yoğunlaşmasıyla birlikte “ağlak” edebiyatın revaçta olduğu, edebi metni duygusal çöküntü diliyle güçlendirmeye çalışan genç kalemlerin ortalıkta dolandığı bir dönemde Demirtaş, öykülerinde popüler anlatı diline keskin bir eleştiri de getiriyor aslında. Eren Keskin: Yurtdışına gitmek yerine hapse gireceğim Cuma, 8 Eylül, 2017 1990’lı yıllarda iki defa silahlı saldırıya maruz kalan, sırf Kürdistan sözcüğünü kullandı diye hapse atılan, çok sayıda arkadaşını faili meçhul cinayetlere kurban veren, işkence, taciz, tecavüz davalarına giren bir insan hakları savunucusunun, o yılları şimdiye tercih edeceği kimin aklına gelirdi? Akla gelmeyen başa geliyor. Avukat Eren Keskin, 1990’ların tüm karanlığına rağmen şu an yaşananlardan daha iyi olduğunu söylüyor ve bu söylediğine kendisi de şaşırıyor! SİHA Pazartesi, 4 Eylül, 2017 Yeni Türkiye’nin JİTEM’i SİHA değil de nedir? SİHA’ların JİTEM’den tek farkı, faili peşinen ve profesyonel bir biçimde meçhulleştirilmiş olmasıdır. Peki devlet bu profesyonel akla nerede kavuştu? Elbette Roboski’de! Esra Özakça: Taş bile hava koşullarının değişimine direniyor Cuma, 1 Eylül, 2017 30 Ağustos tarihi itibariyle açlık grevinin 100'üncü gününe giren öğretmen Esra Özakça, eşi Semih Özakça ve eğitimci Nuriye Gülmen’in serbest bırakılması ve işlerine iade edilmesi halinde grevi bırakacağını söylüyor. Özakça, kızı “yanlışlıkla” ihraç edilip KHK’yla tekrar işe iade edilen AKP Antalya Milletvekili Hüseyin Samani’nin “itibar” vurgusuna da tepkili: “İhraç edilen yüzbinlerin itibarı yok mu?” CHP’nin pekmezi Pazartesi, 28 Ağustos, 2017 CHP’nin hâlâ iktidarın hassasiyetleriyle muhalefet yapılamayacağını anlamamış olması tuhaf. AKP’nin “hassas” bölgelerine dokunmaktan sakınarak yürütülecek muhalefeti Erdoğan bile partisi içindeki dengeleri korumak ve partiyi güçlendirmek için yaratabilir. Ahmet Murat Aytaç: Çoğunluğu milli irade değil siyasi irade belirler Cumartesi, 26 Ağustos, 2017 Yrd. Doç. Dr. Ahmet Murat Aytaç’a göre Türkiye’nin modernleşme tarihi aynı zaman olağanüstü hâl tarihidir. Bu topraklarda olağan halin istisna, olağanüstü halin ise kural olduğunu söyleyen Aytaç, AKP’nin her şeyi değiştirir gibi görünürken, “görünmez devlete” dokunmadığını, dokunamadığını düşünüyor. Aytaç’a göre milli irade ve çoğunluk denen şey de iktidarın kontrolündeki seçim yöntemleriyle belirleniyor, inşa ediliyor. Kürdistan ne zaman? Pazartesi, 21 Ağustos, 2017 Bağımsız bir Kürdistan’ın, Kürtleri “dış tehditlerle” karşı karşıya bırakacağına dair korku isyanları hiçbir zaman dizginlemedi ama bağımsız Kürdistan, Kürtlerin zihninde hep “korkutucu hülya” olarak kaldı. Ancak artık o “dış tehdit” aktörleri kendi aralarında tarihte benzeri görülmemiş ihtilaflar içinde. Merdijana Sadoviç: Bosna'da savaş bitti ama barış gelmedi Cuma, 18 Ağustos, 2017 1992'de başlayıp 1995'te biten Bosna İç Savaşı çoğunluğu Müslüman Boşnak olmak üzere yüz binlerce insanın hayatına mal oldu. Sovyetler'in dağılmasıyla birlikte Balkanlar'da yaşanan yeni ulus devlet krizinin maliyetini Balkan halkları ödemeye devam ediyor. Srebrenitsa Soykırımı'nın 22'nci yıl dönümü vesilesiyle Merdijana Sadoviç ile konuştuk. Sadoviç'e göre soykırımla yüzleşmeden Bosna'ya barış gelmeyecek. Fatih Akın Kürt olsaydı Salı, 15 Ağustos, 2017 Bir film eleştirmeninin henüz senaryosu bile yazılmamış bir filmi eleştirmesiyle Ahmet Şık’ın yayınlanmamış kitabından dolayı mahkûm edilmesi arasında zerre fark yok. Ahmet Şık’ın başına getirilenlerden alışkın olduğumuz için kimse çıkıp “yahu bir film eleştirmeni olarak nasıl oluyor da henüz görmediğin, konusunu bile bilmediğin bir film üzerinden yönetmeni eleştiriyorsun” demeye bile gerek duymadı. Oysa meselenin düğüm noktalarından biri bu. Cüneyt Cebenoyan çekilmemiş bir film üzerinden yönetmeni “eleştirebiliyorsa” Akın’ın o konuda film çekmesine kategorik olarak karşı demektir. Prof. Yaman Akdeniz: Arınç bizim için ‘birkaç pornocu yürüdü’ demişti Cuma, 11 Ağustos, 2017 Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yaman Akdeniz, İnternet’e erişim engellerinin önünü açan 2007 tarihli kanuna karşı o zaman yaptıkları protesto gösterileri yüzünden “pornocu” olarak yaftalandıklarını hatırlatıyor. Akdeniz’e göre İnternet sansürü konusunda Türkiye, dünyadaki en otoriter rejimlerin bile ilerisinde. Direniş ayağınıza geldi, neredeydiniz? Pazartesi, 7 Ağustos, 2017 HDP kimseyi 40 derece sıcağın altında saatlerce yürümeye de davet etmedi. Direnişi, adalet talebini ayaklarına kadar getirdi. Direniş ayağınıza kadar geldiği halde ayak sürüyorsanız, direnişe niyetiniz, HDP’ye eleştiri hakkınız var mıdır? Prof. Cihangir İslam: AK Parti'de İslâmcı yok Cumartesi, 5 Ağustos, 2017 İktidarın mütedeyyin muhaliflerinden Cihangir İslam, mütedeyyinlere karşı bir öfke biriktiğini kabul ediyor fakat “bunlar kötü şeyler yapıyor, o halde İslâm kötüdür” gibi bir çıkarımın da son derece anlamsız olacağını vurguluyor. "AK Parti’de İslâmcı yok" diyen İslam ekliyor, "Göreceksiniz, bu sözüme de bir itiraz gelmeyecek..." Demirtaş ne yapmaya çalışıyor? Pazartesi, 31 Temmuz, 2017 Türkiye’de barışı kurmanın, bunun “projesini”, “çerçevesini” çizmenin bedeli iktidarın baskılarına maruz kalmaktan ibaret değil. Anlaşılıyor ki, barışı kurma mücadelesini teslimiyetçilikle, uzlaşmacılıkla veya rol çalmakla itham edenler de var. Cevat Geray: İstanbul’u bekleyen kaostur Cuma, 28 Temmuz, 2017 Türkiye’nin en önemli kent bilimcisi Prof. Dr. Cevat Geray, dengeli ve eşitlikçi bir kalkınma modeli uygulanmadığı için 20 milyona yakın insanın İstanbul’a yığıldığını, bunun da yaşanan felaketlerin tetikleyicisi olduğunu söylüyor. Her şeyin halkın kentine sahip çıkmasına bağlı olduğunu söyleyen Geray’a göre 2009’da İstanbul’daki Ayamama Deresi taşkını önemli bir uyarıydı ama o uyarı da dikkate alınmadı. Skandalizasyon Pazartesi, 24 Temmuz, 2017 Düne kadar olağan olan her şey skandalize ediliyor. İktidar ve yandaş medya toplumu ve muhaliflerini “Yenikonuş” kodlarıyla konuşmaya, o çerçevenin dışında düşünmemeye zorlarken, sıradanı sıradışı, sıradışıyı sıradanlaştırıyor. Andrew Gardner: Türkiye böyle devam ederse geri dönüş çok zor olacak Cuma, 21 Temmuz, 2017 Uluslararası Af Örgütü Türkiye Araştırmacısı Andrew Gardner, 5 Temmuz’da Büyükada'da insan hakları savunucularına yönelik gerçekleşen operasyonla birlikte Türkiye’nin dünya çapında saygınlık kaybettiğini söyledi. Gardner, Af Örgütü’nün başta Türkiye Şubesi Direktörü İdil Eser olmak üzere insan hakları savunucularının tutuklanmasına karşı dünya çapında büyük bir kampanya başlatacağını ifade etti. AKP ve baş edilebilir düşmanları Pazartesi, 17 Temmuz, 2017 Türkiye’de iktidarın haklı çıkmak için dayandığı son “hile” tam da bu: Toplumsal, siyasal, hukuksal, ekonomik, her türlü meseleyi kişiselleştirmek. Demirtaş’la, Kılıçdaroğlu’yla, onlarla izah edilemecek olanları da “üst akıl” denen “kişiyle” ilişkilendirmek ama “tartışmayı” haksız uygulamalara asla getirmemek. Meral Danış Beştaş: Demirtaş, Erdoğan’dan daha özgür Cuma, 14 Temmuz, 2017 Yargı içindeki FETÖ’cü tasfiyesinin Ergenekon ve Balyoz sanıkları açısından pozitif sonuçlar yarattığını ama Kürt siyasetçilerine yönelik yaklaşımın aynen devam ettiğini söyleyen Anayasa Komisyonu Üyesi Meral Danış Beştaş’a göre, zihniyet açısından yargıda FETÖ-AKP ittifakı devam ediyor. Öte yandan Beştaş’a göre iktidarın hedefindeki Selahattin Demirtaş’ı cezaevinde tutmaya devam etmek kolay olmayacak. Böyle bir şey olabilirmiş! Pazartesi, 10 Temmuz, 2017 Kılıçdaroğlu’nun Maltepe’de ilan ettiği 10 madde kendisi açısından da bir taahhütname olarak kabul edilmeli. Zaten gerek Kürt hareketi gerekse demokratik sol muhalefet ve Maltepe’de buluşan milyonlar, Kılıçdaroğlu’nun kendi ağzından telaffuz ettiği 10 maddenin izini sürüp sürmediğinin sıkı denetleyicisi olacak. Cem Terzi: Tarihteki ilk hekim 'ah' diyene ilk koşandır Cuma, 7 Temmuz, 2017 9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin en değerli cerrahlarından Prof. Dr. Cem Terzi, 11 akademisyenle birlikte geçtiğimiz hafta açığa alındı. 15 Temmuz gecesi darbecileri protesto etmek için de sokağa çıkmış olan insan hakları savunucusu Terzi, “insanlar ölüyorsa, risk almak görevdir” diyor. Kalanın talanı Pazartesi, 3 Temmuz, 2017 Kayyım uygulaması doğrudan Kemalistlerden devşirilmiş bir yöntem. Tek partili dönemde CHP Sinop Milletvekili olan Cevdet Kerim İncedayı’nın Şubat 1949 tarihli konuşmasını hatırlayalım: “Doğu vilayetlerinde millet cahildir. Okuyup yazma bilmemektedirler. Türkçe konuşamamaktadırlar. O ahaliyi gezerken mektep talebelerinin tercümanlığıyla zorlukla anlaşabildim. Seçim günlerinde buralarda jandarma vasıtası ile tedbir almazsak, o cahil halk reylerini Haso’ya veya Memo’ya verirler. Kimsenin buna vicdanı el vermez.” Ahmet Türk: Kılıçdaroğlu Kürtlerin katılımından endişe etmemeli Cuma, 30 Haziran, 2017 Duayen Kürt siyasetçisi Ahmet Türk, AKP’nin Kılıçdaroğlu’nu Kürtlerle yürümemeye zorladığı görüşünde. Türk’e göre Kılıçdaroğlu eğer herkes için adalet istiyorsa, adalet isteyen herkesi bu yürüyüşün ev sahibi yapmalı. Türk, Temmuz ayı başında bir grup HDP’liyle birlikte Kılıçdaroğlu’nu ziyaret edeceğini ve sağlığı el verdiği ölçüde yürüyeceğini açıkladı. Ne istiyoruz? Adalet! Vermeyecekler! Pazartesi, 26 Haziran, 2017 Gülmen ve Özakça’nın önündeki en büyük zorluk, adil bir düzenden yoksun olduğu için adil bireyler ortaya çıkaramamış olan bir coğrafyada, insanların böylesi bir sınavdan başarılı çıkıp çıkmayacağını çok dar bir zaman içinde sınıyor olmaları. Zaman sadece Gülmen ve Özakça için değil, asıl bizler için daralıyor! Mithat Sancar: Kılıçdaroğlu etkisiz final yaparsa sonuçları ağır olur Cuma, 23 Haziran, 2017 HDP milletvekili Mithat Sancar, Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı Adalet Yürüyüşü’nün tutuklu HDP milletvekillerinin de adalet talebini kapsamaması halinde etkili olamayacağı görüşünde. Yürüyüşü büyük bir imkân olarak değerlendiren Sancar, HDP’nin önümüzdeki günlerde Kılıçdaroğlu’na destek ziyaretinde bulunabileceğini açıkladı. Silsile yolu Pazartesi, 19 Haziran, 2017 Kılıçdaroğlu, dokunulmazlıklar konusundaki tutumu dolayısıyla borçlandığı HDP’ye de yeni bir yol açmış durumda. Maltepe Cezaevi’nin kapısına vardığında HDP milletvekilleri Kılıçdaroğlu’ndan bayrağı devralıp Selahattin Demirtaş’ın tutulduğu Edirne’ye doğru yürüyüşe geçerse, işte o zaman yeni bir siyaset yolu açılmış olacak. Yaşar Yakış: Gelecekte Kürdistan’ın kurulacağı hesap edilmeli Cuma, 16 Haziran, 2017 Eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış’a göre Kürt sorununun çözümü, Türkiye’nin Ortadoğu’daki tüm çıkmazlarını açabilecek esas yol. Dolayısıyla ona göre Suriyeli Kürtlerle anlaşılmalı ve Dolmabahçe masasına geri dönülmeli. Ayrıca Ortadoğu’da en uzun süre görev yapmış Türk diplomatı olan Yakış, kurucusu olduğu AKP’yi Arap politikası konusunda uyarıyor: “Arap’ın Arap’a yaptığı unutulur ama Türk’ün Arap’a yaptığı unutulmaz.” Adam ve madam Pazartesi, 12 Haziran, 2017 “Felaket”, “kaos” zamanları, erkeklerin erkekliklerini kanıtlamaları için zorlu birer sınav/fırsat. Korkağın cesareti, onu erkeklik, adamlık mertebesine taşımanın, “ayakta tutmanın” tek yolu. O yola girildikten sonra da “eğilmek” veya Arda Turan’ın tabiriyle “pişman olmak”, “dönmek”, “kıvırmak” olmaz! Hem de, yine Arda Turan’ın tabiriyle, “bedeli ne olursa olsun!” Veli Ağbaba: Yetmez ama evetçilerle helalleşmek lazım Cuma, 9 Haziran, 2017 CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba’ya göre AKP, Türkiye’ye “İhvan kültürünü” yerleştirmeye çalışıyor. “Hayır” diyen kesimlerin 2019’daki başkanlık seçimleri öncesinde ortaklaşarak tek bir aday çıkarabileceğini söyleyen Ağbaba, 15 Temmuz darbe girişimine giden yolun 12 Eylül 2010 referandumuyla açıldığını ileri sürdü. Demirtaş’ı hapisten çıkarmak Pazartesi, 5 Haziran, 2017 Göründüğü kadarıyla Demirtaş’ı fiziken hapisten çıkarmak devletin elindeyse, siyaseten “hapisten çıkarmak” da hareketinin elinde. HDP, son iki yıldaki tüm baskılara rağmen herhangi bir kopuş yaşamamayı başardığı gibi eş başkanının iktidarı korkutan liderliğini dört duvarın arasından çıkarmayı başarabilirse, milliyetçilik yarıştıranların karşısına kendi “öyküsünü” çok daha etkili bir biçimde koyabilir. Özakça: Elinde idam ipi olan öğretmenler değildik Cuma, 2 Haziran, 2017 İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “terör örgütü mensubu” ilan ettiği Nuriye Gülmen ve Semih Özakça 11 gündür cezaevinde. Kendisi de KHK’yla ihraç edilmiş olan öğretmen Esra Özakça’nın Soylu’ya yanıtı şöyle: “Biz gerçekten olduğumuz yerlerde memnuniyetle çalıştık. Dayak atan öğretmen olmadık. Elinde idam ipi olan, taciz-tecavüz eden öğretmenler değildik. Bizim nasıl insanlar, öğretmenler olduğumuzu öğrencilerimize ve velilerine sorsunlar.” 'Kürdistan' dışında her şey Pazartesi, 29 Mayıs, 2017 Ezilenler lehine kurulan dil, ezenler lehine kurulan dile göre çok daha zorludur. Bu dili kurmak iki uçurum arasına gerilmiş ip üzerinde yürümek gibidir. En ufak bir “hata” sizin gerçekten de ezilen veya ezilenden yana olup olmadığınızı ele verir. İhsan Eliaçık: Erdoğan’ın yeni asabiyet çabası tutmayacak Cuma, 26 Mayıs, 2017 Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın başlattığı İbn Haldun-Auguste Comte tartışması, İbn Haldun’un devletin yaratıcı motivasyonu olarak kabul ettiği “asabiyet” kavramını ve yine İbn Haldun’un devlete biçtiği ömrü, o ömrün sonlandırıcısı olan alametleri tartışma fırsatı verdi. Anti-Kapitalist Müslüman İhsan Eliaçık’a göre Erdoğan eski asabiyeti tekrarlıyor ve yeni bir asabiyet kurulmaması halinde bu devletin varlığını daha fazla sürdürmesi mümkün görünmüyor. Dilenmek serbest direnmek yasak Pazartesi, 22 Mayıs, 2017 Başkasından ekmek dilenmekle, kendi ekmeğini talep etmek arasında çok radikal bir fark var. Bu ülkede ekmek için dilenmek serbest ama ekmek için direnmek yasak. Yüksel Taşkın: 'AKP Mübarek'in partisine dönüştü' Pazar, 21 Mayıs, 2017 Prof. Dr. Yüksel Taşkın, Erdoğan’ın tekrar genel başkanı olacağı AKP kongresinin, parti açısından sonun başlangıcı olduğu görüşünde. Yasama, yürütme ve yargının tek elde toplandığı rejimlerin yolsuzluk ve hataya meyilli olduğunu söyleyen Taşkın’a göre bu sistem muhaliflerini tasfiye ederken yeni muhalifler yaratmaktan kurtulamayacak. Güneş Murat Tezcür: Erdoğan'ın ABD ziyareti dipnottan öteye gitmedi Cuma, 19 Mayıs, 2017 Tezcür'e göre AKP'nin Amerika ile tekrar müttefik olmasının tek yolu, IŞİD'den sonra sıranın İran'a gelmesi. Türkiye'nin radikal bir anti İran politikası benimsemesi halinde Amerika ile ilişkilerin tekrar düzelebileceğini ifade eden Tezcür, kısa vadede yeni bir çözüm sürecini ise muhtemel görmüyor. Evlilik programlarının gerçek yüzü Pazartesi, 15 Mayıs, 2017 Evlilik programlarının kaldırılmak istenmesinin esas sebebi, burada kadınların seçilen değil seçen olması. Eğer bu programların “gerçek hayatla” alâkasının olmayan bir yanı varsa, o da budur. Ayşen Uysal: Erdoğan ve Kılıçdaroğlu'nun sokağa bakışı aynı Cuma, 12 Mayıs, 2017 Prof. Dr. Ayşen Uysal’a göre polis göstericiye düşman gözüyle bakarken göstericinin de polis algısı benzer bir biçimde dönüşüyor. Bunun çok ciddi sonuçlar yaratabileceğini söyleyen Uysal, AKP’nin sokak siyasetini de muhalefetin elinden almak için sistematik bir çalışma içinde olduğu görüşünde. Uysal’a göre “mahalle bekçisi” projesi de bu çalışmanın bir ürünü… Durum acil ve hayati! Salı, 9 Mayıs, 2017 Gülmen ve Özakça hızla kilo kaybediyor, sağlık sorunları derinleşiyor. Belki de bir daha telafisi olmayacak sağlık sorunlarının baş göstermesi an meselesi. İlhan Cihaner: Gezi’deki dinamizmi bir kez daha küstürdük Cuma, 5 Mayıs, 2017 16 Nisan referandum sonuçlarıyla ilgili tartışmalar sonlanmamışken Deniz Baykal ve Fikri Sağlar’ın çıkışıyla bu sefer CHP içi sorunlar ana gündem haline geldi. Parti yönetiminin 16 Nisan sonrası tutumuna dair CHP içinde birbirinden farklı tepkiler gelse de, sürecin iyi yönetilemediğine dair genel bir kanaat var. İstanbul Milletvekili İlhan Cihaner de bu kanaati taşıyanlardan biri. Ona göre CHP ne Gezi ne de 16 Nisan sonrasını iyi değerlendirebildi. Türkiye’den kaçma duygusu Pazartesi, 1 Mayıs, 2017 İktidarın baskıcı uygulamalarından rahatsız olan milyonlarca insan ülkeyi terk etmek üzere henüz Avrupa kapılarına dayanmamış olsa da buradaki yerleşiklik duygusunu hızla yitiriyor ve tıpkı Kreuzberg’deki solcu bakkal gibi kendini “askıda” hissediyor. Elifcan Karacan: Almanya'da Türkiye, Suriye'den farklı görünmüyor Cuma, 28 Nisan, 2017 Türkiye’den farklı zamanlarda ve farklı nedenlerle Almanya’ya göç etmiş gruplar arasındaki ilişkiyi araştıran Dr. Elifcan Karacan’ın Berlin’de kapısını çaldık. Doktora tezi “Remembering the 1980 Turkish Military Coup d’Etat” (Türkiye’deki 1980 Askeri Darbesini Hatırlamak) ismiyle kitaplaştırılan Karacan, "Ahmet Şık’ın son duruşması sırasında havaya kaldırdığı yumruğun temsil ettiği öfke, milyonlarca insanda gizli. Ama o yumruğu havaya kaldıracak ortam henüz yok. O yumruklar bir gün havaya kalkacak" diye konuştu. Kürt payı Pazartesi, 24 Nisan, 2017 İktidar oy çalıyor, hak çalıyor, hukuk çalıyor. Buna mukabil habis bir ur gibi demokratik muhalefetin içine sızmaya çalışan, Türkçü-İslamcı iktidarla dildaş, ama onun elindeki iktidarı ele geçirme gayesinde olan güruh da hakikat hırsızlığına yelteniyor. Murat Belge: Sonuç Hayır cephesi açısından müthiştir! Pazar, 23 Nisan, 2017 Murat Belge 16 Nisan’ın ardından iktidar cephesinde oluşan yarıkları, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bundan sonra nasıl bir yol seçeceğini ve Erdoğan hakkındaki geçmiş yanılgılarını anlattı. Belge’ye göre 16 Nisan, Hayır cephesi açısından yeni bir siyaset alanı açarken, yer çekimi artık Erdoğan’ın aleyhine işleyecek. Eren Erdem: Üsküdar’ı Kürt oylarını manipüle ederek geçtiler Cuma, 21 Nisan, 2017 CHP İstanbul Milletvekili Eren Erdem, 16 Nisan’ın sonucunu belirleyen mühürsüz pusulalarla ilgili çok çarpıcı bir iddia dillendiriyor. Erdem’e göre eğer ezici bir Hayır çıksaydı, AKP, mühürsüz pusulaları referandumun iptal edilmesinin gerekçesi olarak kullanacaktı! Üsküdar’dan sonra Pazartesi, 17 Nisan, 2017 16 Nisan’ı dışarıya karşı cengin başlangıcı olarak tasarlayanlar hezimeti yaşadılar. Peki bu cengi şimdi içeriye karşı mı yapacaklar? Erdoğan’ın daha ilk açıklamasında idam vaadinde bulunması, iktidarın genel yaklaşımı bunu gösteriyor da. O halde Hayır cephesinin Hayır cephesinin varlığını sürdürmesinin birinci yolu başta Kürtler ve CHP tabanının yan yana gelmesinden geçiyor. Ama bu iş Kılıçdaroğlu gibi aktörlere bırakılırsa, sayfanın esas kapanışı 2019 olacağa benziyor. Osman Baydemir: 'Hayır' demek onuruna sahip çıkmaktır Cuma, 14 Nisan, 2017 Kürtler referandumda nasıl bir pozisyon alacak? HDP, 7 Haziran’dan bu yana devam eden baskılardan nasıl etkilendi? Evet veya Hayır çıkması halinde iktidarın Kürt sorununa yaklaşımı nasıl olacak? HDP, “Evet” ihtimaline hazırlıklı mı? Referandum sath-ı mailinde hapishanelerde neler oluyor? Yanıtlar için HDP sözcüsü ve Şanlıurfa milletvekili Osman Baydemir’in kapısını çaldık… Evetçi Kürtler Pazartesi, 10 Nisan, 2017 Şu an iktidarın, başta Demirtaş olmak üzere suskunluk sarmalını büyük bir cesaretle yaranları derdest etmesinin sebebi, ezilenleri sahipsizlik ve yalnızlık duygusuna hapsetmektir. Yalnızlar sessiz, kahir ekseriyeti de “uyumludur"... Peki Nate Shaw gibi yaşamak isteyenleri “Tercihleriyle” baş başa mı bırakmalı? Ali Bayramoğlu: Narsistik bir otoriter popülizmin tarifi Cuma, 7 Nisan, 2017 Uzun bir süre AKP’yle yakın temas kurmuş olan Ali Bayramoğlu’yla AKP’nin yıllara dayanan dönüşümünü, muhafazakâr kesim içindeki çatışmanın temellerini, “AKP öyküsünü”, İslam ile demokrasi arasındaki ilişkiyi ve 15 Temmuz sonrası TSK’yı konuştuk… Hükümet bisküvisi Pazartesi, 3 Nisan, 2017 Ülker, yayınladığı reklamdan, siyasi iktidardan gelen tepkiler üzerine geri adım atmış ve reklamındaki başarı bu yüzden aleyhine dönmüş olsa da, aslında ilk başta hedeflemiş olabileceği kitleye erişmiş de olabilir... Ne de olsa Ülker her zaman olduğu gibi şimdi de 'Hükümet Bisküvisi' üretmeye devam ediyor. Murat Gezici: ‘Hayır’ın kaderi oy kullanmayanların elinde Cuma, 31 Mart, 2017 Gezici Araştırma Şirketi Başkanı Murat Gezici, son dönemde yaptıkları 14 araştırmaya dayanarak, referandumdan “Hayır” çıkacağını söylüyor. Tabii bir şartla; sandığa katılım oranı artarsa! Gazete Duvar'a röportaj veren Gezici'ye göre, bu referandumda kilit rolü, sandığa gitmeyecek yüzde 17’lik seçmen kitlesi oluşturuyor. Gezici'nin yaptığı bir diğer çarpıcı tespitse, bu yüzde 17’lik seçmenin yüzde 75’ini 'Hayırcı' ve çoğunlukla CHP’li kitle oluşturuyor. Kemal Kurkut kimdir? Pazartesi, 27 Mart, 2017 Her Kürdün devletle davası birbiriyle kesişir. 33 Kurşun’un hikâyesi Ahmed Arif’le, Arif’inki Ejder Demir’le, Ejder’inki Evrim Alataş’la, Evrim’inki Fidel’le, Kemal’le, Kemal’inki 10 Ekim katliamıyla kesişiyor. Selin Sayek Böke: Yeni bir hikâye yazmamız lazım Cuma, 24 Mart, 2017 CHP Sözcüsü Selin Sayek Böke’den Kürt sorunundan Suriyeli mültecilere, TSK’nın Suriye’deki varlığından Irak Kürtlerinin bağımsızlık ilanı ihtimaline, CHP’nin sağa kaydığına dair eleştirilerden ekonomideki gidişata kadar akıllardaki tüm soruların yanıtlarını almaya çalıştık… 'Dünya gördü, bizi boğazladılar' Pazartesi, 20 Mart, 2017 Ahmed Arif’in büstünü yıkan zihniyet, Gülmen’i Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı’nın önünden alıp karakola tıktığında bu hafızayı yok edebileceğini zannediyorsa, on yıllardır toprağa kökünü salmış kelâma baksınlar. İlhan Uzgel: AKP, AB’den alabileceğini aldı Cuma, 17 Mart, 2017 KHK ile ihraç edilen Prof. Dr. İlhan Uzgel'le Türkiye'nin dış politikasını konuştuk. Uzgel, "AKP, AB’den alabileceğini almış durumda. AKP, askeri vesayetten kurtulmak için tıpkı Gülen cemaatini kullandığı gibi AB’yi de kullandı" dedi. Seçilmiş düşman Pazartesi, 13 Mart, 2017 Almanya ve Hollanda’yla gerçekleştirilen krizin “öngörülmüş” olduğu çok açık. Keza önümüzdeki günlerde Avusturya’yla sırf “Viyana kapıları” söylemini diriltmek için benzer bir krizin yaşanması şaşırtıcı olmaz. 'AKP’nin 'millet' dediği, halkın yarıdan bir fazlasıdır!' Cuma, 10 Mart, 2017 KHK ile Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden ihraç edilen Doç. Dr. Murat Sevinç, "Türkiye’nin Anayasa İmtihanı/ Cumhurbaşkanlığı-Başkanlık Tartışması" isimli yeni kitabında, Türk sağının 1950’lerden itibaren başlayan “kayıtsız-şartsız” yönetme hülyasının arkaplanını, AKP’nin önerisiyle mukayese ederek analiz ediyor. Şu 'paçavra' meselesi Pazartesi, 6 Mart, 2017 Tarihin cilvesine bakın ki, Kürt karşıtı söylem üzerinden bazı İslamcı-Türkçü kesimlerde hem “evet” hem de “hayır” blokçukları oluşmuş vaziyette. HDP’nin sol yanı Pazartesi, 27 Şubat, 2017 7 Haziran’ın hemen ardından HDP’nin başarı öyküsünü yere göğe sığdıramayanların bir kısmının 1 Kasım’daki “yenilgiden” sonra tüm faturayı HDP’ye ve onun “sol yanına” çıkarması dostane bir eleştiri değil, iktidarın 7 Haziran sonrası büyük planını görünmez kılma çabasıdır da. Kürt sorununun çözümü evette mi hayırda mı? Cumartesi, 25 Şubat, 2017 Referandumun sonucu ne olursa olsun Türkiye Nisan ayından sonra çok daha derinleşmiş bir Kürt sorunuyla karşı karşıya kalacak. Anti-Kürtlük üzerinden oluşmuş İslamcı-milliyetçi iktidar koalisyonunun referandumdan başarılı çıkması halinde Nisan’dan sonra Kürt sorununu yeni ve belki de çok daha derin bir savaş dalgasıyla “kapatmaya” girişmesi şaşırtıcı olmaz. Kuyu Pazartesi, 20 Şubat, 2017 Yavru köpeğe “Kuyu” ismi verilmesi, hepimizin ortak itirafı aslında. O köpek artık bu ülkenin vaziyetini adında taşıyor. Fakat onun kuyudan çıkması için günler ve geceler boyu dilek tutanlar aynı dileği kendileri ve “başkaları” için de tutmalı, hepimizi kör kuyulara mahkum edenlere karşı ses çıkarmalı. Ses çıkaran olmazsa, kuyudan çıkış da yok. Kuyu kurtuldu. Sıra bizde. Akademisyenlerin tarihe geçen 'hikâyesi' Salı, 14 Şubat, 2017 Sevilay Çelenk, “Hikâyelerle Direnmek” konulu dersine Robert Fulford’un “Anlatının Gücü” kitabından söz ederek başlıyor ve şu an hepimizin içinde bulunduğu karanlığa göndermelerle sürdürüyor konuşmasını: “İnsan hikâye yapan bir varlık. Herhalde en ayırt edici karakteri bu." Cübbe, postal ve İbiş Pazartesi, 13 Şubat, 2017 Cübbelerin ayaklar altına alındığı, Korkut Boratav gibi bir hocanın bile engellendiği, Baskın Oran gibi bir hocanın iteklendiği o günü ve Ankara Üniversitesi’ne yönelik bu saldırganlığı aynı okuldan mezun olan vali yardımcıları, başbakan yardımcıları nasıl izledi, hangi vali yardımcısı kendi okuluna ve hocalarına bu operasyonun yöneticiliğini yaptı, bilmiyoruz. Ama görüştüğüm tüm hocaların en büyük tepkisi, “meslektaşları” olan rektör Erkan İbiş’ti. Yüzüncü maymun Pazartesi, 6 Şubat, 2017 ‘Hayır’ı büyütmenin tek yolu şu an ‘evet’ diyenleri yollarından döndürmek. O halde ‘evetçileri’ karşıdaki mutlak cephe olarak görmek değil, siyasetin yapılacağı bir alan olarak değerlendirmek ve aslında ‘dur’ deme cesaretini oraya da bulaştırmak gerekiyor. Unutmayalım ki ‘100. Maymun’ kumlu patatesleri yiyenlerin içinden çıktı. İradenin idaresi, idarenin iradesi Pazartesi, 30 Ocak, 2017 Şu sıralar HDP milletvekillerine yönelik artan gözaltı operasyonlarının esas muhatabının bu siyasetçilerden cesaret alarak siyasi bir pozisyon belirleyen milyonlarca seçmenin iradesi olduğu söylenebilir. İktidar, HDP tabanının iradesini kırarak referandum sürecini kendisi lehine idare edebilecek mi, bunu kestirmek zor. Ama bu yolu epey zorlayacağı da açık. Althusser’in baltası, Derrida’nın intiharı, Nietzche’nin kırbacı Pazartesi, 23 Ocak, 2017 Türkiye’de hakikati dillendirenlere (kim olursa olsun) sürgün, hapis, ölüm tehditleri reva görülüyor. Fakat hakikati dillendirmenin bedelini göze alamayıp bunca yalanın içinde yaşamaya rıza gösterenler Derrida’nın intihar ettiğine, Althusser’in karısını baltayla öldürdüğüne, Nietzche’nin ömrünü tımarhanede geçirip orada öldüğüne inanmakla da yakayı kurtaramayacaktır. ‘İtinayla vururum’ siyaseti Pazartesi, 16 Ocak, 2017 Sözümona ezilmişliklerinin acısını büyük bir hasetle çıkarmak için 'devletleri' kimi düşman belliyorsa o düşmanlığa kılıf uydurmaya dünden hevesli İslâmcı yazar-çizer kesimi, örneğin küçük bir kız çocuğuna yapılan alçaltıcı davranışa ses etmeyip 'terör', 'iç düşman', 'Batının maşası', 'Haçlı ittifakı' teorilerine kuvvet verdikçe, bu günahta pay sahibi oldukları gerçeğini mi gizleyebilecekler? Şiddet ve düşman bolluğu Pazartesi, 9 Ocak, 2017 Daha önce de yazdığımız gibi, Türkiye zor günlerden geçmiyor, zor günlere giriyor. Ve bu zorlu günlerden bir daha asla çıkmayacağımız hissine kapılmaya zorlanıyoruz. 2016’ya asılı kalmak Pazartesi, 2 Ocak, 2017 Şu sıralar Türkçü-İslamcı hegemonya CHP’yi kendi tabanının talep ve beklentilerini bile sahiplenmeyecek kadar teslim almış durumda. Günlerdir yılbaşını kutlayacak olanlara yönelik tehditlere karşı CHP’nin parti olarak gerçekleştirdiği hiçbir etkinlik olmadı. Bu açıdan CHP’nin laik-demokrat tabanının epeydir partisiz, örgütsüz ve dolayısıyla sahipsiz olduğu söylenebilir. Vahşeti 'fav'lamak Pazartesi, 26 Aralık, 2016 Arkaik gibi görünen vahşet uygulamalarını, 500 yıl sonra, yanıbaşımızda, seyrediyoruz. Vahşetin yıldırıcı gücü bizi artık evimizde, bilgisayar veya telefon ekranımıza yansıyan videolar veya fotoğraflar üzerinden teslim alıyor. Daha fazla öldüren mi kazanacak bu savaşı? Pazartesi, 19 Aralık, 2016 80 milyonun 1 milyonu, her türlü organize güçle (devlet, örgüt, parti, STK vs.) organik bir ilişkiyi baştan reddedip iradesinden ödün vermeyecek bir barış gücü oluştursa, belki de vaat edilen ama eninde sonunda duvara çarpacağı aşikar olan 'hızlı tren' durdurulabilir. Durdurulamasa da yavaşlatılabilir. İntikamın intikamının intikamı Pazartesi, 12 Aralık, 2016 Savaş dışındaki her seçeneği elinin tersiyle itenler istiyorlar ki, intikamların intikamı alınsın diye daha fazla beden düşsün yere. Barış isteyenlere yüksek perdeden yapılan tehditler, herkesi bu tuzağa düşürme gayesinin ötesi değil. Yangın merdiveninin kilidi Pazartesi, 5 Aralık, 2016 Sadece cemaatlere bağlı okul veya yurtlardaki çocuk ölümleri değil, eğitim sistemine bağlı bütün kurumlarda müfredatından kıyafetine, yemek saatlerinden “disiplinine”, yangınından kazasına ve hatta binanın yapısına, bulunduğu bölgeye kadar her şey ideolojiktir. Süleymancılara ait yurttaki yangın merdiveninin kilidi bu ideolojinin billurlaşmış sembolüdür sadece. Kürt Ahmet Türk Pazartesi, 28 Kasım, 2016 İşte Ahmet Türk’ün bavulunda devletin ezberine, gazabının hudutlarına, dilinin kodlarına dair ziyadesiyle malumat var ama tüm bu gazapla baş etmenin sabır bilgisi de var. Evlilik, tecavüz ve rıza Pazartesi, 21 Kasım, 2016 AKP ve destekçilerinin zihniyetine göre 'küçüğün rızası' varsa, 'evlenmesinde' herhangi bir beis olmamalı. Üstelik evlilik varsa, tecavüz zaten yoktur! Bu savunmanın İslam literatüründeki bazı yaklaşımlarla ne kadar örtüştüğü bizi ilgilendirmez. Çünkü henüz şeriat düzenine geçmiş değiliz. Millet ve cellat Pazartesi, 14 Kasım, 2016 Bu topraklarda herkes şunu biliyor ki, idam cezası, dönemin 'ruhuna' göre uygulanan bir ceza. Bugünün idamlığı yarının kahramanı, dünün kahramanı bugünün idamlığı olabiliyor. Demirtaş’ın uzun yolu Pazartesi, 7 Kasım, 2016 Şahsi olarak da çok az insanın kaldırabileceği bir basınçla karşı karşıya olduğu halde cesaretinden taviz vermeyen, Türkiye’nin sürüklendiği korkunç geleceği öngörüp tek çıkış yolu olarak cesareti ve demokrasi mücadelesini gören ve gösteren Demirtaş’ın tavrının sahiplenme oranı Türkiye’nin geleceğine yön verecek. İki karede Cumhuriyet tarihi Pazartesi, 31 Ekim, 2016 Direnenlerin mirası selden sonra yeni bir hayatı kurmaya yetecek düzeyde cevheri barındıracak mı, şimdilik meçhul. Fakat geleceğe sadece direnenlerin kalacağına kuşku yok. Geleceğe dair umut, geçmişin yarattığı karamsarlık kadar uzun sürebilirse, bu ülke için hâlâ ufuk var demektir. Ben bürodayım sevgili okuyucu, peki sen neredesin? Pazartesi, 24 Ekim, 2016 İçinden geçtiğimiz günlerde Oğuz Atay’ın sorusu yazar açısından belki de hiç olmadığı kadar anlam kazanıyor: “Ben buradayım sevgili okuyucu, peki ya sen neredesin?” Okurun yanıtını duyar gibiyim: “Ben eylemdeyim ey yazar, peki sen niye bürodasın?” Bir fotoğraf, bir video, iki anne ve kabarık bir arşiv Pazartesi, 17 Ekim, 2016 Utanıyorum ama gazeteciyim Pazartesi, 10 Ekim, 2016 Anaakım medyanın istisnasız tümü doğrudan iktidarın kontrolü altındayken neden 'kısmî' bir kitleye hakikatleri eriştirebilen televizyon kanalları kapatılıyor? Büyük olasılıkla bunun tek bir nedeni var: Soru. OHAL sürsün, Türkiye büyüsün! Pazartesi, 3 Ekim, 2016 Dikkaten kaçmıyordur, pek çok insan işler çığrından çıkınca 'siyasete' ara verdi! Çoğu 'başka alanlara' 'kaydı.' Bu tür bireysel 'kayışlar' için hâlâ zaman var zaten. Fakat bir süre sonra kayış koptuğunda, 'yeni ilgi alanınız' sizi 'siyasetten' kurtaramayacak. Yani cezaevinde olmayan, kendini özgür sanmasın. Metin Çulhaoğlu’nun 'bağımsız aydını' nerede? Pazartesi, 26 Eylül, 2016 “Şu Nuray Mert hadisesi” başlıklı yazımızda işaret ettiğimiz “Türk aydınıyla” alakası olmayan bir zümre bu. Yine, zannediyorum Çulhaoğlu’nun “aydın” dediğini biz “entelektüel” olarak okursak, belki bir yere varabiliriz. Allah yolunda, millet adına, saldır kadına Pazartesi, 19 Eylül, 2016 Şu Nuray Mert hadisesi Pazartesi, 12 Eylül, 2016 Eğer arzuladığınız bir demokratik ülke varsa, o zaman devletin anti-Kürt siyasetinden türettiği otoriter rejime itiraz etmek kişisel meselenizdir. Dolayısıyla bir mücadeleyi kendiniz için verirsiniz, Kürtler için değil. Biz bir aileyiz! Pazartesi, 5 Eylül, 2016 Ulvi havalimanı projesinin “aile içindeki” bir vahşetin üzerinden yükseldiği bilgisi hâlâ “tatsızlık” yaratabilir. Fakat gidişat böyle devam ederse, ortada vahşet ve onun bilgisinin “içeride” tutulmaya çalışıldığı bir kötülükler ittifakı olan “aile” bile kalmayacak. Yeni bir lider doğuyor: Kemal Kılıçdaroğlu! Pazartesi, 29 Ağustos, 2016 İniş için alçalmaya başlıyoruz Pazartesi, 22 Ağustos, 2016 Devlet ve onun zor aygıtları ancak karşı-hegemonyayı mutlak bir biçimde bertaraf ettiğinde durabilir. Fakat bunun için daha çok acıya tanıklık etmemiz kuvvetle muhtemel. Yenikapı: CHP için sonun başlangıcı Pazartesi, 8 Ağustos, 2016 AKP, Türkçü-İslamcı motivasyonla, kendisine oy vermeyen yüzde 50’nin bir kısmını daha yavaş yavaş arkasına alıp hegemonyasını tesis edebildiğinde mevcut haliyle CHP diye bir aktör kalmamış olacak. ÇOK OKUNANLAR * Orhan Miroğlu: HDP'nin 2 milyon oyuna talibiz * Ovacık modeli: 'Tek ilçede sosyalizm' * 'Derin devlete benzer bir derin aile var' * Bir pilav tarifi izledim ki... * Şol muhalafatın halları * [INS: :INS] YAZARLAR * Aydın Selcen Aydın Selcen Şol muhalafatın halları * Evren Aybars Evren Aybars Bir pilav tarifi izledim ki... * Evrim Altuğ Evrim Altuğ Tamtakır hayat kasasının sevimli hayaletleri * Metin Yeğin Metin Yeğin CHP bir muhalefet partisi mi? * Murat Meriç Murat Meriç Hrant Dink anısına: Bir şarkılı sesleniş… * Onur Salman Onur Salman Akreditasyon mu? Hiç almayayım canım * VİDEOLAR play Canan Güllü: İstismara af, hamile çocukları artırır! play Bayan Değil Kadın... Aysu Melis Bağlan: Potanın perisi varsa potanın cini de olmalı play Latin Amerika'da 'sağ rüzgar': Bolsonaro Türkiye'de aldığımız nefesi tehdit ediyor! play İYİ Parti adayı sosyal medyada gündem oldu play Sezgin Kaymaz: Bir satır sonrayı merak ettiğim için yazıyorum [INS: :INS] DİĞER VİDEOLAR [INS: :INS] gazete duvar * Künye * E-mail * rss feed * facebook * twitter Gazete Duvar’da yayımlanan yazı, haber ve fotoğrafların her türlü telif hakkı AND Gazetecilik ve Yayıncılık Sanayi ve Ticaret A.Ş.'ye aittir. İzin alınmadan, kaynak gösterilmeden ve link verilmeden iktibas edilemez. * ANALİZ * BİLİM * DERGİ * DÜNYA * DÜNYA FORUM * EKONOMİ * FORUM * GALERİ * GÜNDEM * GÜNÜN KARİKATÜRÜ * HAYAT * KÜLTÜR-SANAT * KİTAP * POLİTİKA * SAĞLIK * SEYAHAT * SPOR * SİNEMA * TEKNOLOJİ * TÜRKİYE * VİDEO * YAZARLAR * YENİ ÇIKAN KİTAPLAR